Translate

Kasım Şen - (Mütehayyil)

30 Mayıs 2021

YÖNETİLMEYİ ÖĞRENMEK

 



YÖNETİLMEYİ ÖĞRENMEK

İnsanın doğası gereği herkes yönetici olmayı arzular. Ego dediğimiz benlik, güç sahibi olmayı ve hükmetmeyi dürtülemektedir. Dolayısıyla yönetici olmanın güç sahibi olmayı, yetkili ve yetkin olmayı sağladığı düşünülür. İktidar kelimesinin kökeninde de "kadir olmak" yani bir şeyleri yapmaya ve yaptırmaya gücü olmak yer alır. 

Yönetici olup emrinizin altında onlarca, yüzlerce kişinin olması ve onlara emirler verip, istediğinizi yaptırabilmek birçok kişinin hayalidir. Çok az insan, başkalarını yönetmeyi istemez. Çünkü benlik ve nefis bundan haz duymaktadır.

Ancak yönetmekten daha zor olan şey: "Yönetilmeyi Öğrenmektir". Birisinin emri altında çalışmak, onun isteklerini yerine getirmek insanın benliğine zor gelmektedir. Üstelik geçmişte yöneticilik yapmışken, tüm yetkilerini ve erkini bir kenara bırakıp yönetilen pozisyonuna geçmek birçok kişinin kaldıramayacağı bir durum olmaktadır. Yönetmeyi öğrenmenin bilinen kuralları ve yöntemi var. Yöneticilikle ilgili dersler, okullar var. Ancak hiç kimseye nasıl yönetilmesi gerektiği ile ilgili birşeyler öğretilmez. Google'da "yönetilmeyi öğrenmek" diye yazdığınız zaman bile "yönetmeyi öğrenmek" ile ilgili sonuçları veriyor. Sizin hatalı bir sorgulama yaptığınızı düşünüyor.

KAREL Elektronik A.Ş, Teknik Murahhas Üyesi, Sayın Yaman Tunaoğlu 2015 yılında yapılan Büyük Sıçrama Paneli'nde "Girişimci Adaylarına Öneriler" konulu konuşmasında (*) "Yönetmek için önce yönetilmeyi öğrenmek gerekir" demiştir. Yine konuşmasında yeni kurulan girişimcilerdeki CEO, CTO gibi unvanlara olan hevesin gerekli olmadığını belirtmiştir.

Gerçekten bazen elimize uzatılan kartvizitlerde 5-10 kişilik firmaların çalışanlarında CEO, CTO  gibi unvanlar yazdığını görüyoruz. CxO gibi bir kartviziti olmayan kişilerin itibar görmeyecekleri, dikkate alınmayacakları gibi kaygıları var. Ancak insanlar sizin kartvizitinizde ne yazdığından daha çok yıllık cironuza, hisse senedinizin fiyatına veya çalışan sayınıza bakmaktadır. Elimizde kalan birçok kartvizitteki CxO unvanlı kişilerin ve firmaların yerlerinde yeller estiğini görüyoruz. Şimdi çoğunun ismi bile hatırlanmıyor.

Yönetilmeyi öğrenmenin ilk koşulu; sizin öğrenme açlığınızdır. Her şeyi ben bilirim anlayışını bir kenara bırakıp; çalışma arkadaşlarınızdan, dostlarınızdan ve hatta rakiplerinizden deneyimler karşılığında ortaya çıkan şeyleri öğrenmeye çalışmaktır. Bir yöneticinin emri altındayken, kendi benliğinizin ihtiraslarını bir kenara bırakıp; olaylar ve sorunlar karşısında birlikte çalışabilmeyi kaldırabilmektir.

Bugünkü yöneticilerin geçmişte birileri tarafından yönetildiğini unutmamak lazım.

Ve en güçlü yöneticilerimiz ise her zaman "müşterilerimiz"dir. Onların bize verecekleri dersler her zaman ağır olacaktır!


(*): Panel Konuşmasının  Linki   https://youtu.be/UJykNDVPcTA?t=481


22 Mayıs 2021

KAFAM YERİNDE..

 



KAFAM YERİNDE..

Yazının başlığına bakarak sakın bunu sarhoş bir halde yazdığımı düşünmeyiniz. Bilinçli şekilde yazılmıştır. Cellatlarla ilgili birçok hikaye anlatılır. Bunlardan bir tanesi gerçekliği bir yana, iş hayatına uyarlanabilecek bir benzetim içermesi açısından güzeldir.

Eskiden bir yerlerde mahkumlar ile cellatlar son gecelerinde birlikte eğlenirlermiş. Sabah da cellatlar, sarhoş mahkumların farkında olmadıkları anda kafalarını keserlermiş. Yine bir sabah mahkumlardan birisi cellada sormuş:"Neden hala kafamız kesilmemiş, yoksa affedildik mi?". Cellat ise :"Hayır ben işimi yaptım, ayağa kalktığın anda kellen düşecek". Gerçekten de öyle olmuş, mahkum ayağa kalktığı anda infazın yapıldığını anlamış.

İş hayatının hızla akan koşuşturmacaları ve mücadeleleri arasında birçok şeyin farkında olamayabiliyoruz. Belki de kafamız çoktan koparılmıştır ancak bizler henüz anlayamamış, idrak edememişizdir. Hala bulunduğumuz konumun, sahip olduğumuz ünvanların, iş çevremizin, dostlarımızın, iş arkadaşlarımızın yerinde olduğunu düşünüyoruzdur. Gerçeği anlamak için, iş dünyasının sarhoşluğundan kendimize gelip, ayağa kalkmamız gerekecektir. İşte o anda kafamız yere düşecektir.

Ve ilginç olan ise; çoğu zaman cellatlarımızla son gecemizi güle oynaya, eğlenerek geçiririz!

Kalın sağlıcakla..


Not: Yazıda kullanılan fotoğraf İstanbul Topkapı Sarayı'ndaki "Cellat Çeşmesi"dir. Osmanlı döneminde cellatlar işini tamamladıktan sonra bu çeşmede kanlı kılıçlarını yıkarmış. Kesilen kafalar ise öndeki ibret taşının üstünde teşhir edilirdi.


01 Mayıs 2021

HAMAMDA KURNAYA AŞIK OLANLAR

 



HAMAMDA KURNAYA AŞIK OLANLAR

Benim çok sevdiğim bir atasözü vardır: "Hamama gidip kurnaya, düğüne gidip zurnaya aşık oldu" diye.. Eskiden bunun benzeri anlamda "maymun iştahlı" deyimi vardı. Bir işi bitirmeden, başka bir konuya atlayan, onu da tamamlamadan bir diğerine geçenler için kullanılır.

İş hayatımızda da bunun gibi çalışanlarla çok karşılaşıyoruz. Bir konuda tam uzmanlaşmadan diğerini öğrenmeye çalışanlar artmaya başladı. Bir süre sonra; her şeyden bir şeyler bilen ama hiçbir şeyi tam olarak bilmeyenler topluluğu oluşuyor. Her gördüğüne, duyduğuna meyleden, göz kırpan kişiler ne yazık ki ellerindeki işleri tamamlayamadan, diğerine geçiyorlar.

Yeni işe başlayanlarda şöyle bir algı, düşünce oluştu: "ABC firmasına bir kapağı atayım yeter!".. "Önce biraz tasarımcılık yaparım, beğenmezsem üretim tarafına geçerim. Orada yapamazsam planlama bölümü var. Okulda ERP dersi almıştım, yaparım herhalde.. Ayrıca İngilizcem de fena değil, belki satın alma departmanına atlarım, ya da belki dış görüşünüm güzel olduğu için iş geliştirmede çalışırım. Ağzım iyi laf yapar, müşterileri kafalarım eyvallah. Orada sıkılırsam da amaaan canım n'olacak sanki, hiç olmazsa proje yönetimine geçerim!.." diye hayal ediliyor. 

İşte durum böyle vahim! 

Sanırım bunun biraz sorumlusu da işe alım sürecindeki yöneticiler. İşe alım sırasında ne iş yapılacağını, nelerden sorumlu olacağını bazen net olarak belirtmiyorlar. İşe alım sırasında pembe tablolar çizen yöneticiler gördüm. Bilgi ve deneyimden daha çok dış görünüş, konuşma şekli veya maaş beklentisine göre karar veren yöneticiler var. Yanlış işe, yanlış çalışan alındığı için de çalışanlar da bir süre sonra bölüm değiştirmeye başlıyorlar.

Elbette, bir konuda uzmanlaşanların daha üst pozisyonlara geçiş yapması beklenen durumdur. Bir çalışanın bütün hayatı boyunca aynı işi yapması beklenemez. Ancak yeterli tecrübe ve bilgi birikimine ulaşmadan diğer işlere öykünülmemelidir.

Hamamdaki kurnanın sıcaklığı, düğündeki zurnanın sesi her zaman güzel olmayabilir!



23 Nisan 2021

MÜHENDİSLİK ZARAFETİ


 



MÜHENDİSLİK ZARAFETİ

Sorum çok basit: "Yaşamımızın içinde olan "mühendislik", hayatımıza ne kadar faydalı olabiliyor?"


Yaşam ve Hayat: Biri Türkçe, diğeri Arapça kökenli olan ve aynı anlamda kullanılan sözcükler. Yaşamak için; yeme, içme, nefes alma ve canlı kalabilme yeterli.. Öyleyse "hayatı" farklı kılan şeyler de nedir?


Prof. Dr. Ahmet İnam hocamız 23 Kasım 2019 tarihinde Bilgisayar Mühendisleri Kurultay'ında yaptığı konuşmada (*) bu konuda çok önemli meseleleri ele almıştı. Baştan sona izlenmesi gereken bir konuşmaydı.


Yaşamımızda mühendislik; sadece para kazanmak ve güç elde etmek amacıyla belli algoritmik yapılar üzerinden birbirinin benzeri aletleri, binaları, yazılımları ve cihazları üretmeye yarıyor. Mühendislik ürünü olan teknoloji, yaşamımıza hükmetmeye başlıyor. 


Hayat ise; yaşamın ötesinde sanat demek, estetik, coşku, güzellik, sevinç, dans, mizah ve zarafet demektir. Bunlar olmadan "yaşamak", sadece diğer canlıların yaptığı gibi nefes almak, haz duymak ve canlı kalabilmektir.


Yaşamımızın artık her yerinde teknoloji var ancak hayatımız; teknoloji üstü olmalıdır, hatta onun da üstünde olmalıdır!


Mühendis olarak geliştirdiğimiz "teknolojiler" bizim coşkumuzu, sevincimizi, tutkumuzu yüceltiyor mu? Bir yazılımı geliştirirken, gerçekten keyif alıyor muyuz? Mühendislik ve teknoloji "bilme sevincimizi", "bilmenin ıstırabını" arttırıyor mu?  


Ne yazık ki, günümüzde asıl belli algoritmik yapılar üzerinde iş yapan, "yapay zeka" olan bizleriz!


Hayatımızı güzelleştirmek için teknolojiden fazla olmak zorundayız!

Bildiğimizden daha fazla olmak zorundayız!


Teknolojinin sunduklarından öte; estetik zenginliklerimizi görebilmeliyiz. Hayatımıza aşk, sevgi, hayal, düş ve yürek genişliği, can genişliği katmalıyız.


İşte "mühendisliğin zarafeti" orada başlar!  


(*)BMK 2019 : Ahmet İnam - Mühendisliğin Dönüşümü ve Mühendislik Etiği: