Çalışanların Ofisi: Restoran mı? Mutfak mı?
İlginç ve garip bir soru aslında. Aşçılar ve gerçek restoranlar hariç çalışanların çalışma yerleri zaten ofistir.
Ancak bazı çalışanlar şirkete geldikleri anda kendilerini konumlandırırlar. Ya işe koyulmak için mutfak tarafına geçerler, mecazen kafalarını buna yönlendirip, aşçı elbisesini giyip işe koyulurlar. Ya da restoran tarafında bir masa çekip otururlar. Birilerinin kendilerine hizmet etmesini ve sunum yapmasını beklerler.
Masasında hizmet bekleyen çalışanlar; etrafına sürekli olarak, "bana şunu getirin", "bana şu lazım", "şunu yapmamışsınız" gibi taleplerde bulunurlar.
Mutfağa girenler ise, sorumluluk ve yeteneklerine göre kendilerinden beklenen işleri yapmaya çalışırlar.
Ancak çoğu kez, yemeğin en güzel yerini restoran tarafında masada bekleyenler yerler!
Masada oturanlar üstüne üstlük yemeği de eleştirmeyi ihmal etmezler.
Mutfaktakilerin ellerine sağlık, restorandakiler için de AFİYET OLSUN!
LinkedIn‘de beni takip edin: https://www.linkedin.com/in/kasimsen/
Bana ulaşmak için: kasimsen @ hotmail . com
Cep Tel: 0507 580 31 19
Proje yönetimi ve genel yönetim kavramları konusundaki her türlü bilgi ve tecrübe paylaşımı için buradayım
MÜTEHAYYİL: Kuvve-i hayaliyeden geçiren, hayal kuran. Bir şeyi görüp gözetici, idrak edici olan.
Translate
Kasım Şen - (Mütehayyil)
21 Eylül 2017
19 Ocak 2017
Proje Yönetimi Manifestosu
PROJE YÖNETİMİ MANİFESTOSU
1-)HER PROJE DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM YARATIR, PROJE GELECEKTİR
2-)HER PROJENİN, PROJE YÖNETİCİSİ OLACAKTIR
3-)PROJE YÖNETİCİLİĞİ BİR MESLEKTİR
4-)PROJE YÖNETİCİSİ, ULUSAL VE ULUSLARARASI MESLEK STANDARTLARINI GÖZETİR
5-)HER PROJE BİR STRATEJİK HEDEFİN PARÇASI OLACAKTIR
6-)HER PROJENİN BİR PROJE BERATI OLACAKTIR
7-)PROJE YÖNETİCİSİNİN ÖNCELİKLİ FONKSİYONU RİSK YÖNETİMİDİR
8-)PROJE YÖNETİCİSİNİN ETKİNLİĞİNİ, UYARLANMIŞ SÜREÇ VE GELİŞTİRME MODELLERİ ARTTIRIR
9-)PROJELER, ANCAK HEDEFLERLE UYUMLU GÖSTERGE VE ÖLÇÜTLERLE İZLENEBİLİR
10-)PROJELERDE SÜRDÜRÜLEBİLİR BAŞARI İÇİN MÜŞTERİ MEMNUNİYETİNİN SAĞLANMASI ESASTIR
04 Ekim 2016
PROJE YÖNETİM OFİSİNDE İTME VE ÇEKME STRATEJİLERİ
Yoğun proje geliştirilen işletmelerde projelerin birlikte
alınıp bir program çerçevesinde yönetilmesini kolaylaştıran yapılardan olan
Proje Yönetim Ofislerinin (PMO) yapısı, amacı ve yararları konusunda daha önce
bir yazımı paylaşmıştım.
Bu yazımızda, PMO yönetiminde itme (push) ve çekme (pull)
stratejilerinin nasıl uygulanması gerektiği ele alınacaktır. PMO
yöneticilerinin, bu stratejilerden hangisini tercih etmesinin uygun olacağı
değerlendirilecektir. Günümüzde birçok PMO bölümü başarısız olmakta,
yöneticileri sıklıkla değişmekte veya işletmelerin geneline yayılamadan dar bir
fonksiyonla, rutin bazı işlerin gerçekleştirildiği birimler halinde devam
etmektedirler.
Asıl sorun “Bir PMO nasıl başarılı olabilir” sorusuna
kesinlik içeren bir cevap verilememesidir. Çünkü böyle organizasyonların başarı
kriterlerini ortaya koymak da zordur. Başarı için neler yapılabileceği
konusunda bazı gözlemleri ve çözüm önerilerini paylaşabiliriz. Bunlar genel
olarak tüm PMO yöneticilerinin karşılaştığı problemlerdir.
Küçük
kazanımlarla büyük işler başarmak
Birçok kurumlarda PMO, bir işletme için genel gider mali
yükü (overhead) olarak görülmektedir.
Tüketilen kaynak ve zaman maliyetinin parasal bir getirisi olmadığı için böyle
bir algı oluşmaktadır. Bu nedenle PMO yöneticileri, üzerlerinde bir yük
hissederler. Sürekli tüketen bir kaynak olmanın verdiği rahatsızlıkla bu
maliyeti karşılayacak büyük getiriler sağlamanın yollarını aramaya çalışırlar. Yılsonu
hedeflerine, erişilmesi zor ve yüksek hedefler koyarak tabiri caizse
kendilerini maddi anlamda aklamak çabasında olurlar.
Dolayısıyla PMO yöneticileri; işletmenin süreçlerinde,
organizasyon yapılanmasında ve iş yapılarında köklü ve çok sayıda değişiklikler
yaparak, projelerin verimliğini arttırmak ve bu sayede PMO’nun değerini
yükseltmek isterler. Süreçlerde ve/veya organizasyon yapılarında büyük
değişiklikler yapılması, geri dönüşü olmayan zararlara yol açabilecektir. Böyle
bir başarısızlık başta PMO yöneticisi olmak üzere PMO’nun kendisini de ortadan
kaldıracaktır.
Bu nedenle, küçük ancak etkili değişiklikler/dokunuşlarla
zaman içerisinde büyük değişimlerin sağlanması hem işletme hem de PMO açısından
faydalı olacaktır. Ayrıca, yapılan değişikliklerin işletme içinde yaygınlaşması,
kabullenilmesi için de zaman kazandıracaktır. Küçük kazanımlarla büyük
değişiklikler gerçekleştirilirken, personelin büyük değişimlere verdiği
tepkilerden de kaçınılmış olunacaktır.
PMO yöneticileri, ellerinde sihirli değnek olmadığının
farkına varıp, büyük değişim hedeflerini zamana yayarak, önceliklendirerek
küçük değişimlerle gerçekleştirmelidir. Örneğin, kullanılmakta olan proje
yönetim aracının yerine yeni bir araç kurulmasını sağlamadan önce pilot
uygulama yapılması, yeni araçla ilgili oluşabilecek risklerin tespit edilmesi
ve önlenmesi sağlanmalıdır. Bu konularda PMO yöneticisinin “al bunu kullanın”
demesi yerine “bu aracı şu pilot projede denedik, avantajları ve dezavantajları
şunlardır” diye değişimi başlatması uygun olacaktır. Benzer köklü değişimleri
işletme süreçlerinde yapılan değişikliklerde de görebiliyoruz. PMO yöneticileri
başta proje yönetim süreçleri olmak üzere genel işletme süreçlerinde farklı iş
yapış şekilleri tanımlayarak uygulanamaz süreçler tanımlayabilmektedir. Kurum
kültüründen veya kurum organizasyonundan bağımsız olarak yapılmaya çalışılan
süreç tanımlamaları zaman içinde kadük kalıp kullanılmaz olmaktadırlar. PMO
yöneticisinin süreçlerdeki değişiklikleri, yaşanan değişimlere uygun olarak
iyileştirme önerileri doğrultusunda köklü olmayacak şekilde, hatta pilot
projelerde uygulayarak hayata geçirmesi gerekmektedir.
Birçok kişinin “elbette zaten öyle yapılması lazım”
dediğini düşünüyorum ancak birçok PMO yöneticisinin yukarıda bahsettiğim
nedenlerden dolayı hızlı bir değişimi zorladığı görülmektedir. Çünkü zamana
yayılarak yapılacak değişimlerin üst yönetimde farkındalık yaratmayacağını
düşünmektedirler. Bunun birçok örneği ile işletmelerde karşılaşılmaktadır.
İtme
(push) ve Çekme (pull) stratejilerini kullanmak
PMO liderlerinin gerçekte müşterileri, projelerdeki ekip
üyeleri ve projelerin paydaşlarıdır. PMO liderlerinin PMO araçlarını ve
süreçlerini bu “müşterilerine” satmaları gerekmektedir. Bu amaç doğrultusunda genel
pazarlama stratejilerinden birisi olan İtme (push) ve Çekme (pull)
stratejilerini PMO yöneticileri de kullanabilirler.
Pazarlamada “İtme” yönteminde ürün veya hizmetler satış
noktasına yığılır, itilir ve satılması için satıcının müşterilere öncelikle
sunması beklenir. Örnek vermek gerekirse, yeni bir ilaç firması ilacını eczanelere
daha uygun fiyatla vererek ilaçlarını yükler. Eczacı da bu firmanın ürünlerini
satmak için bazı yöntemler uygular. Genelde muadil ilaç diye satılmak istenen
ilaçlarda “itme” yöntemi uygulanmıştır. Pazarlamada “çekme” yönteminde ise
reklam, promosyon gibi argümanlarla müşterinin tercih etmesi, bir anlamda
çekmesi beklenir.
Bu stratejileri PMO yöneticileri uygulamadan önce bazı
bilinmesi gerekenler vardır. Hiç kimse değişimlerin içine itilmek
istemeyecektir. Bunun için önce adaptasyon gerekecektir. Bazı değişimler ise
ekip üyeleri tarafından talep görecektir ve değişikleri uygulamak için
çekeceklerdir. “İtme” yöntemini uygulayan PMO yöneticileri, otoritelerine
dayanarak kısa zamanda küçük kazançlar sağlayabilirler. Proje ekibine ne
yapılacağını ve nasıl yapılacağını anlatıp yaptırabilirler. Bu değişim hızlı ve
tartışmasızdır. Sorgulanması veya değiştirilmesi istenilmez. Ancak uzun dönemde
güçlü kazanımlar elde etmek için yavaş yavaş gerçekleşse de “Çekme” yöntemi uygulanmalıdır.
PMO yöneticileri, proje yönetim süreçlerini
yaygınlaştırırken veya yeni araçların devreye alınması esnasında itme
stratejisi yerine çekme yöntemini tercih etmelidirler. “En iyi uygulama ödülü”
alması, “X firmasında uygulanan süreç modeli” olması veya “Tüm sektörde bu
uygulamalar yaygın” gibi gerekçeler, araçların veya süreçlerin proje ekibine
zorla uygulatılmasına imkan vermemelidir. Ancak küçük değişimlerle ve
yapılanların etkilerinin proje ekibi tarafından da görülebileceği uygulamalarla
ilgili süreçlerin ve araçların çekilmesi sağlanmalıdır.
Bunu yaparken de değişimin organizasyonun en altından en
üstüne kadar hissedilmesi sağlanmalıdır. PMO yöneticileri değişiklikleri proje
liderlerine aktarıp, kendilerinden bunu tüm ekibe uygulatmalarını
beklememelidirler. Bu itme yöntemidir ve organizasyon içinde kabul edilip
uygulanması kolay olmayacaktır. Bir seviyede veya bir bölümde aksayacaktır.
Bunun yerine tüm ekibin kullanmasını sağlayacak faydalı uygulama örnekleri
sunularak proje ekibinin kabullenmesi kolaylaştırılmalıdır.
06 Aralık 2015
Şirketlerin ve Çalışanların Sakin Limanları
Şirketlerin ve Çalışanların Sakin Limanları
“Gemi limanda güvendedir, ama gemiler limanda beklemeleri
için yapılmaz.” Paulo Coelho
Şirketlerin zaman içerisinde, hem kendilerinin pazar
içerisinde sığındıkları bir limanları, hem de çalışanlarının şirket içerisinde
meydana getirip sığındıkları limanları oluşabilmektedir. Şöyle ki, şirketler
çalışma alanındaki sektöre bağlı olarak pazar içinde, önüne dalgakıranlar
(kota, lisans, patent, hukuki güç, ekonomik güç, rekabet üstünlüğü, kar marjı,
devlet desteği, tekelleşme, sektörel ayrımcılık, düşük iş gücü maliyeti vb.)
yaratarak zaman içerisinde huzur içerisinde yaşayabilecekleri sakin limanlar
yaratmak isterler. Bu bahsedilen dalgakıranların gücüne göre şirketlerin
limanları da korunaklı olmaktadır. Ta ki, güçlü bir yıkıcı felaket (güçlü
rakip, dışa açılma, teknolojinin eskimesi, yeni teknolojilerin ortaya çıkması,
globalleşme, hukuksal değişimler, rekabet üstünlüğünün kaybedilmesi, devlet
organizmasındaki radikal değişimler, kamu veya özel sektörlerle oluşturulmuş
organik bağların zayıflaması, yüksek maliyet vb) ile karşılaşılıncaya kadar bu
limanlarda yaşamlarını devam ettirirler.
Benzer şekilde şirket içindeki çalışanlar da zaman
içerisinde kendilerine korunaklı limanlar inşa ederler. Şirket organizasyonu
içerisinde güçlü bir konuma gelmek için gösterilen çabaların ardından güvenli
limanlar da zaman içinde kendiliğinden oluşabilir. Öyle ki, bu kişilerin veya
grupların sığındıkları limanlara bir süre sonra kimse dokunmaya bile cesaret
edemez. Bu limanların illaki üst düzeydeki kişi veya gruplar tarafından
oluşturulması düşünülmemelidir. En alt seviyedeki bir çalışan da pekâlâ kendi
limanını oluşturabilir.
Bazı çalışanların limanlarının dalgakıranları, bağlı
oldukları yöneticiler olabilir. Bu çalışanların, bağlı oldukları yöneticilerinin
koruma gücüne bağlı olarak üretkenliği artabilir veya azalabilir. Bu tür
çalışanlar, genellikle bağlı oldukları ilk yöneticinin şapkası (limanı) altında
uzun süre kendi halinde çalışabilirler. Hiçbir zorlayıcı veya yıkıcı bir
etkinin altında kalmadan ve sadece bağlı oldukları yöneticilerin kurallarına
uygun olarak iş yaşamlarını idame ettirebilirler. Kısacası, bazı yöneticiler
bazı çalışanlarının sığındıkları sakin limanlar olabilirler.
Sakin limanlara diğer bir örnek ise şirket içerisinde yazılı
süreç, prosedür ve talimatlardır. Bazı yöneticilerin, genellikle zor durumda
kaldıklarında, ortaya koydukları süreç veya benzeri iş akışını düzenleyen
kurallar, yöneticilere ve bu yöneticilerin bağlı oldukları çalışanlara
sığınabilecekleri gerekçeler (limanlar) yaratabilmektedir. Bir süre sonra
süreçler ve süreçlerin yanlış yorumlanması ile oluşturulan talimatlar, işlerin
verimliliğini düşüren koca bir dağ oluşturur. Kimsenin aşmaya cesaret
edemeyeceği bu dağların da etrafından dolanmanın yolları araştırılmaya çalışılır.
Bir diğer liman ise çalışanların iş yaparken birbirlerine
olan bağımlılıklarıdır. Bir işin tamamlanması için, diğer çalışanların işlerini
tamamlaması gereken durumlarda, çalışanlar arasında oluşabilecek bekleme süreci
de zaman içerisinde kişilerin birbirlerini liman olarak kullanmalarını
sağlayabilir. Bir kişinin işini bitirmediği süre içerisinde diğer çalışanlar
belli bir süre bu limana sığınabilirler. Bu süre işin içeriğine ve büyüklüğüne
göre uzun zamanlar alabilir. Bunu özellikle kamu kurumları arasında gidip gelen
işlerde çokça görebiliyoruz. Fakat karlılık ve verimliliğin en üst düzeyde
olması gereken özel sektör şirketlerinde de benzer gerekçelerden dolayı
kişilere dayalı bağımlılıklar nedeniyle oluşan sakin limanlar da
görülebilmektedir.
Sonuç olarak, ne şirketler ne de şirketlerin çalışanları
tıpkı gemiler gibi sakin limanlarda beklemek için kurulmazlar veya işe
alınmazlar. Şirketlerin günümüzün rekabetçi ortamına uygun olarak açık
denizlere (yeni sektörlere, inovasyonlara, yeni ve katma değeri yüksek alanlara
vb.) açılması gerekmektedir. Sığındıkları limanların şirketleri daha ne kadar
süre koruyabileceği meçhuldür. Bir süre sonra sığındıkları limanlarda çürüme
sürecine girebilirler.
Benzer şekilde çalışanların da sığındıkları limanlarından
çıkması/çıkarılması gerekmektedir. Bunu şirketler ya çalışanın yetkinliklerine
uygun olan başka konularda çalışmalarına teşvik ederek yapabilirler ya da
rotasyon ve organizasyon değişikliği gibi kısmen zorlamaya dayalı yöntemlerle
gerçekleştirebilirler. Mutlaka çalışanların sığındıkları limanların ortadan
kaldırılması gerekmektedir. Süreçlere
dayalı limanları ise ancak gerçek anlamda işletilen süreç iyileştirme modelleri
ile aşabilirler. Bunun için de süreçlerdeki tıkanıkların üstüne gidilmesini
sağlayacak olan, inisiyatif alabilecek üst yönetim veya lider yönetim
ekiplerinin oluşturulması gerekecektir. Aksi halde limanların yönetilmesini (!)
sağlayacak yeni süreç yapıları oluşturulması riski ile karşılaşılabilir.
Şirketlerin ve çalışanların; köpekbalıklarıyla
karşılaşabileceğini bilseler bile açık denizlere cesaretle açılabilmesi
dileklerimle…
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
