EVCİLİK
Ünlü film yönetmeni Andrey Tarkovski bir sözünde şöyle der: "Bir
ağacın üzerindeki bir böcek gibi, sanatçı da asalak gibi çocukluğundan
beslenir. Sonra biriktirdiklerini harcar, yetişkin olur ve olgunluğu da son
noktadır". Ben de yazılarımda çocukluğumun hazinelerinden beslenmeye devam
ediyorum. Bu kimi zaman bir anı, kimi zaman ise bir film, bir oyun, bir trajik
olay olabiliyor. Her çocuk gibi bizler de oyunlar oynardık. Körebe, birdirbir, uzuneşek,
saklambaç vs bunlardan bazılarıydı. Ama
galiba en çok oynadığımız oyun ise evcilikti.
“Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz!”
Özellikle mahallemizin çocukları ile bir araya gelince hemen
bir oyun kurulurdu. O oyunlarda hiç sıkılmazdık, oynamaktan usanmazdık. Türlü
senaryolar ve hikayeler oluşturulurdu. Bazen yaşanmış bir anı, bazen ise hayal
ürünü kahramanlar yaratılırdı. İlerleyen yıllarda bu oyunların çok faydasını
gördük. Şimdilerde sosyalleşme olarak adlandırılan kavramı bizler içeriğini
bilmeden doyasıya yaşamıştık. Evcilik oyununda her defasında farklı roller
oynuyorduk. Bazen evin babası, bazen evin hasta çocuğu, bazen doktor, bazen
polis oluyorduk. Rolümüzün hakkını vermek için olabildiğince sahici oynamaya
çalışıyorduk.
“Mahsusçuktan, hasta oluver!”
Evcilik oynarken bazıları kendine verilen rolü
beğenmezlerdi. Hasta rolü verilen çocuk, “yaa ben doktor olucam, ben hasta
olmak istemiyomm, doktor olmak istiyommm” diye mızmızlanırdı. Bu durumda
oyundaki yaşça büyük olan ablalar veya abiler devreye girer ve “canım n’olcak sanki
mahsusçuktan hasta olacaksın, sonraki oyunlarda da sen doktor olursun” diye
ikna etmeye çalışırlardı. Hayatımızın birçok zamanında da birileri bize zaman
zaman mahsusçuktan oynamamız gereken roller verdi. Şimdi o evcilik oyunlarını
çok iyi anlıyorum.
“Bir projede, iki cambaz oynamaz!”
Benzer rol dağıtımı proje ekipleri oluşturulurken de
gerçekleştirilir. Herkesin yetkinliklerine ve yeteneklerine göre rolleri
belirlenir. Kimisi iyi polis olur, kimisi ise eli sopalı kötü polis oluverir.
Bazılarımız bize düşen rolleri beğenmeyiz. “Ama ben proje yöneticisi olmak
istiyorum yaa!” diye serzenişte bulunanlar olur. Ancak bilinmesi gerekir ki,
bir ipte iki cambaz oynamaz. Birisinin ak dediğine, diğeri kara diyemez. Bunu
yapmaya kalkarlarsa, ya ip kopar ya da cambazların ikisi de yere düşer..
Kimisi arkadaşına biçilen rolü kıskanır ve “Ama o kişi şu
rolü almış, o zaman ben de şu rolde olmalıydım, benim neyim eksik!” diye
şikayet eder. O sırada bir yönetici çıkar ve “aman canım mahsusçuktan o rolü
üstleneceksin, bu projede böyle olsun, başka projede sana başka roller veririz”
der. O kişi de ya ikna olur, ya da küskün bir şekilde işi yavaşlatır, aksatır.
“Eşeğe cilve yap demişler, çifte atmış!”
Kimisi ise rolünü fazla sahiplenir ve kraldan daha fazla
kralcı oluverir. Kendisine verilen yetkinin dışına çıkıp, sorumluluğuna girmeyen işlere de burnunu sokmaya başlar. Mahsusçuktan oynadığı rolü, sahici bir
şekilde yerine getirir. Faydasından çok zararı olur.
Dolayısıyla hepimiz projelerde bir anlamda evcilik oynuyoruz.
Her projede farklı roller üstleniyoruz. Rolümüzün gereği mahsusçuktan da olsa
sert olabiliyoruz. Kimsenin bu rolleri fazla ciddiye almasına gerek yok.
Bilinmesi gereken şey:
Dostun attığı taş, baş yarmaz..
.jpeg)
.jpeg)
.jpeg)