Translate

Kasım Şen - (Mütehayyil)

iletişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iletişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2024

ZÜĞÜRT AĞA-1 (GÜREŞ SOFRASI)

 

ZÜĞÜRT AĞA-1 (GÜREŞ SOFRASI)

Züğürt Ağa, yönetmenliğini Nesli Çölgeçen'in yaptığı 1985 yapımı bir Türk filmidir. Sinemamızın kült filmlerinden birisidir. İzlemeyen yoktur sanırım. Bir köy ağasının her şeyini kaybettiği bir dramı anlatır. Başrolünde ağayı Şener Şen oynamaktadır. Bu film eğlenceli sahnelerinin yanı sıra iş hayatına yönelik de birçok ders içermektedir. Bu nedenle filme konu olan olayları, iş hayatına benzetim yaparak birkaç bölümlük yazı dizisi şeklinde sunmak istiyorum.

“Yemekten önce ağanın ruhu okşanmalıdır!”

Filmin başında ağanın köydekilere (marabalarına) ziyafet verdiği sahne gösterilir. Ağa güreşi çok sevdiği için yemekten önce güreş tutar ve sahte bir zafer kazanır. Ağa pehlivanı yenince keyfi yerine gelir ve herkesi yemeğe çağırır. Pehlivan bilerek yenilmiştir aslında. Ortada önceden hazırlanmış bir plan ve oyun vardır. Ancak ağa bunun farkında değildir. Marabaları tarafından yüceltilmek hoşuna gitmektedir. Ağanın yemekten önce ruhu okşanmıştır. Kendini çok güçlü zannetmektedir. Dev gibi bir pehlivanı yenebilecek kadar güçlü ve cesur olduğuna inanmaktadır.

“Çok mutlu saatlerimiz var, mutlu muyuz?!”

İş hayatında da yöneticilerimiz/patronlarımız zaman zaman tüm çalışanlarını topluca yemeğe götürürler. Bazı plaza firmalarında da, birkaç ayda bir yemekli, içkili buluşmalar düzenlenir. Genellikle yeni yıl öncesinde, yaza girerken, ya da 3-4 ayda bir rutin olarak gerçekleştirilir. Bunlara happy hours (mutlu saatler) ismi verilir. Çalışanların arasındaki iletişimi arttırmak, yöneticiler ile çalışanların resmiyetten uzak bir şekilde yakınlaşmaları, iletişime geçmeleri hedeflenir. Stresli iş saatlerinden sonra ekibin mutlu olacağı aktiviteler gerçekleştirilir. Bazen bir yarışma, bazen çalışanlardan birinin vereceği bir konser ile başlar ilerleyen zamanda içkinin dozunu kaçırıp, yöneticisi ile halay çekme cesaretine kadar uzayabilir.

Ancak bu mutluluk saatlerinde gerçekten mutlu olur muyuz?

Güzel yemeklerin ve içkilerin bize mutluluk verip, işimize olan motivasyonu arttırması mümkün müdür?

Yoksa bunlar insan kaynaklarının beyhude çabaları mıdır?

Gelin hep birlikte, Züğürt Ağa filmindeki sahneleri gözümüzde canlandırarak değerlendirelim.

“Su küçüğün, yemek ağanın!”

Bu etkinlikler başlamadan önce genelde patronun ya da ortamdaki en kıdemli yöneticinin bir açılış konuşması yapması adettendir. Lakin bu konuşma uzarsa, öfleme ve püfleme sesleri duyulmaya başlanır. Konuşmanın bir yerinde, popülerliğini göstermek isteyen ve kendisini yöneticiye yakın gören bir çalışan hemen bir espri patlatır. Zorlama gülüşmeler sonrasında konuşmalar tamamlanır. Ağanın icazet vermesi sonrası tüm ekipler bir şeyler yemeye başlar.

“Körler, sağırlar birbirini ağırlar!”

Şirket içinde gerçekleştirilen toplu etkinliklerde genellikle aynı çalışma arkadaşlarının gruplar halinde belli köşelerde öbeklendiği görülür. Zaten gün içerisinde birlikte olan bu kişiler, yine aynı şekilde iletişimlerine devam etmektedirler. Farklı ekiplerin birbiriyle kaynaşması pek görülmez. Sonuçta körler, sağırlar yine kendilerini, kendi arkadaşlarını ağırlar.

Ortada dolaşan birkaç kişi ise ortamı neşelendirmeye çalışır ancak onların bu çabaları da nafiledir. Ortamın verdiği rahatlık nedeniyle bazı sohbetlerin iş ahlakı dışına çıktığı görülebilir. Bu durumlarda genelde birileri ortamı yeniden düzenler. Belli başlı bazı ritüellerin gerçekleştirilmesinden sonra gruplar sırayla ortamdan dağılırlar.

“Sinerji, bir yerlere sinmiştir!”

Ekip içi motivasyonun arttırılması için düzenlenen bu etkinlikler bazen aksine ekipler arası dedikodunun da kaynağını oluşturur. Sinerji sağlanamadan ortadan sinip kaybolmuştur. Çünkü ekipler arasında çekişmeler iyice ortaya çıkmaktadır. Böyle ortamlarda bazı kişiler ise yöneticilere ulaşıp, bir işini yaptırmanın yolunu kollarlar. Hemen ayaküstü konuşup, işi bağlamak isterler. Üstelik ortamın verdiği rahatlık nedeniyle bunu kolaylıkla yapabileceklerini düşünürler.

“Bir gün sonrası, hep aynısı!”

Etkinliğin bir gün sonrası ekiplerin aldıkları motivasyonla işlerine daha sıkı sarılacağı düşünülür. Ancak değişen bir şey olmayacaktır. Züğürt Ağa filminde olduğu gibi çalışanlar yine günlük dertlerine dönecektir. Bazıları yine işlerini aksatacaktır, bazıları yine ekip arkadaşlarını kışkırtacaktır. Değişen bir şey olmayacaktır.

Sadece “Ağa”, mutlu olmuştur..

 

 



03 Nisan 2022

Abi

 



ABİ

Şirketlerde hepimizin unvanları var: Genel Müdür, CxO, Başkan, Direktör, Müdür, Şef, Lider, Başmühendis, Baştekniker vs vs.. Hepsinin de birbirleri arasında hiyerarşik yapılandırmaları var. Çoğunlukla kıdem ve terfi alınınca birisinden diğerine geçişler olmaktadır.

Ancak bir unvan var ki, ona ancak terfi olunur, ondan ötesi ve üstü yoktur: ABİ..

"Abi" sadece yaşça büyük olmakla kazanılan bir unvan değildir. Yaşça veya kıdem olarak büyük olanlara "xxx Bey" denilerek de geçiştirilebilir.

Abi; samimiyet içerir, duygusal bir bağın kurulduğunu gösterir, güveni ifade eder, saygıyı içtenlikle ortaya koyar, iletişimi güçlendirir, bağlılığı net biçimde temsil eder, geçmişten gelen bir hukukun olduğunu belli eder, unvanların aralarında çok da hükmünün olmadığını, içten bir hiyerarşinin oluştuğunu anlatır..

Abi, yol gösterendir, yardım edendir, güvenle konuşulabilendir, derdini anlatabileceğin bir dosttur, saygılıdır, tevazu sahibi yani mütevazıdır, deneyimlerini aktarandır, paylaşandır, hem verendir hem de gerektiğinde sizden bir şeyleri almaktan, istemekten çekinmeyendir.

Gelecekte bir gün bu unvana terfi olabilmek temennisiyle..

Hoşça kalın..

29 Eylül 2020

İş Namusu

 




İŞ NAMUSU


Hani bir atasözü vardır: "Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.." diye..

Bir benzeri ise: " Adın çıkmış dokuza, inmez sekize.."


İş hayatında da aynı şeyler geçerli olmaktadır. Birisi sizin hakkınızda bir söz söyler, yapışır kalır. Her ne kadar aksini ispat etmeye çalışsanız da artık o söz üstünüzde kalır..


"Efendim o kişi şöyle şöyle yapar/yapmaz .." diye başlayan bir sözle başlar her şey. Sonra uğraş, uğraşabilirsen! Hele bir de yanına birkaç yandaş bulup, ikna etmişse, vay halinize!


Kuyuya taşla birlikte sizi de atarlar..


Sonra anlat derdini Marko paşaya. Nafile!


Bizim kültürümüzde namus denilince hep cinsel yönden yaklaşılır. "Namuslu/Namussuz İnsan" denilince hep bilindik kavramlar aklımıza gelir..

Bence iş "etiği" gibi entellektüel sözlere gerek yok. Bunun yerine iş "namusu" olmalı..


Kuyuya taş atmadan önce, namus kavramını bir kere olsun düşünmeli..


Namus iki bacak arasında değildir, iki dudak ve iki göz arasındadır. Nasıl bakarsan, nasıl söylersen öyle düşünürsün!

06 Aralık 2018

Bir Arkadaşa Bakıp Çıkacağım



Bir Arkadaşa Bakıp Çıkacağım

Özellikle gençlik yıllarımızda yaşımız tutmadığı için giremediğimiz bar veya benzeri mekanlara girebilmek için kapıda bulunan görevlilere söylenen bir sözümüzdü:"Abi, n'olur bir arkadaşa bakıp çıkacağım". Başarılı olanlar genelde geri çıkmaz, arada kaynamaya çalışırdı. Bir de kız arkadaşı olmadığı halde "damsız girilmez" olan yerlere girmeye çalışanlar bu sözü çokça kullanırdı. Ancak bu durumda pek de başarılı olamazlar, kapıdan geri gönderilirlerdi.

Bu girizgahın konumuzla ilgisine birazdan değineceğim. 05.Aralık tarihinin Dünya Gönüllüler günü olduğunu yeni öğrendim. Ülkemizde birçok faaliyet gönüllülük esasına dayalı olarak gerçekleştiriliyor. Hiçbir gelir karşılığı olmadan emek harcanıyor. Organizasyonlarda yer alan gönüllüler zamanlarını ayırırlar ve hatta zaman zaman ceplerinden para verirler. Böyle bir günün kendilerine adanması da güzel. Gönüllülük her ne kadar değerli olsa da insanların gönüllü faaliyetlerde bulunması da pek o kadar kolay olmuyor. Gün geçtikte karşılıklı beklentiler öne çıkıyor.

Lafı fazla uzatmadan şunu belirteyim. Bazı "gönüllüler?" bir etkinliğin organizasyon ekibinde yer almaya gönül verdiği zaman, tıpkı konu başlığımızda olduğu gibi "bir bakıp çıkarım" anlayışı ile giriyorlar. Eğer organizasyondan bir beklentisi ve çıkarı varsa kalırım diye düşünüyorlar. Bu nedenle organizasyon ekiplerinde bir görünen bir yok olan ekip üyelerini görmekteyiz. Organizasyon ekibinin birkaç buluşmasına katılıp, sonra da amiyane tabirler tüyüp giderler. "Ne yapıyorsun, neden gelmiyorsun" falan gibi sorulunca da "çok yoğunum, işlerim sıkışık" gibi mazeretler duyarız. Belli ki beklentilerine uygun bir organizasyon olmamıştır.

Ayrıca bazı gönüllüler ise listede ismim olsun ama ben şöyle kenarda köşede durayım düşüncesindeler.  Eğer bir çıkar sağlayacaklarını görürseler kafalarını çıkarırlar, aksi halde sessiz sessiz beklerler. Ama kendilerine sorunca da "şu organizasyonun ekibindeyim" gibi kendilerini pazarlarlar yani P-R yaparlar. İnsan kaynaklarına yönelik sitelerde "öğrencilik hayatınızda bir ekip içinde yer alacak faaliyetlerde bulunursanız, işe alınırken bir adım öne çıkarsınız" diye yazıldığı için birçok genç arkadaşlarımız bu tür organizasyon ekiplerine yer almaya çalışıyorlar. Fakat genelde hep içeri kafalarını uzatıp, "ben bir görünüp çıkacağım" anlayışındalar. Sonra da özgeçmişlerine "şu etkinliği organize ettik" falan yazıyorlar.

Gerçekten emeklerini, zamanlarını ve paralarını bu tür organizasyon ekiplerinde harcayan tüm gerçek gönüllülere saygı duyuyorum ve 05.Aralık  Dünya Gönüllüler günlerini kutluyorum.

Görüşmek üzere...

13 Ekim 2018

Sağır Sultan





Dilimizde çok güzel bir atasözü var: "Sağır sultan bile duydu"  Ülkemizde özellikle Eylül-Kasım ve Mart-Mayıs ayları arasında birçok etkinlik düzenleniyor. Ancak ne hikmetse(?!), birçok kişi bu etkinliklerden haberinin olmadığını belirtiyor. Bu yazımızda, sağır sultanın bile duyması gerektiği halde neden etkinliklere yeterli katılım olmadığını değerlendireceğiz.

Her yıl düzenli olarak belli tarihlerde gerçekleştirdiğimiz bazı etkinliklerin organizasyon ekibinde yer aldım. Bazen de doğrudan etkinlikleri kendim organize etmeye çalıştım. Dolayısıyla bir, iki günde gerçekleştirilen etkinlikler için ne çok çaba sarfedildiğini ve birçok kişinin görev aldığını biliyorum. Üstelik bu organizasyon ekiplerinde yer alan kişilerin çoğu zaman gönüllülük ilkesi çerçevesinde çalışmalara destek olduğunu, herhangi bir gelir elde etmeden çalıştığını görüyoruz. Etkinlikler çoğu zaman düşük bütçelerle, karlılık gözetmeden gerçekleştiriliyor.

Bütün bu özverili çalışmalara rağmen yeterli katılım olmaması, yeterince duyulmamasının sebeplerini konuşmak gereklidir. İşin kolayına kaçıp; "ne yapalım canım, isteyen gelsin" veya "aslında çok şey kaçırdılar gelmemekle", "en güzelini biz yapıyoruz ama yine gelmiyorlar" gibi karşılıklı suçlamalarla bir yere varılamayacaktır. Etkinliklerle ilgili olarak en fazla duyulan şikâyet/geri bildirim genellikle "hiç haberimiz olmadı, duysaydım mutlaka gelirdim" şeklinde oluyor. Gerçekten böyle midir?

Olayın iki yönü var. Birincisi " hiç haberimiz olmadı" kısmı, diğeri ise "duysaydım gelirdim" kısmı. Sosyal medya, görsel medya ve hatta yazılı medya olmasına rağmen hala kişilerin haberinin olmaması mümkün mü? Birçok kişi "hayır" diyecektir. Bir ortamdan (facebook, twitter, linkedin, instagram vb) mutlaka kişilere etkinlik için duyuru ulaşacaktır, diye düşünülebilir. Ancak insanlar hala haberimiz olmadı diyorlar. Sorun şu; "gerçekten haberleri mi olmadı?" ya da "haberinin olmasını istemiyor mu?". Her ikisi de geçerli bir sebeptir.

Bugünlerde birçok kişi "sosyal medya yorgunluğu" yaşıyor. Sosyal medya araçlarından o kadar çok duyuru, paylaşım yapılıyor ki, bu kirlilik içerisinde iyi ve faydalı şeyler de gözden kaçıyor. Ayrıca "algıda seçicilik" yapılıyor, belli konulara odaklanan kişiler diğer paylaşımları görmüyor, görmezden geliyor. Böyle olunca duyurular da önemsenmiyor. Bana kalırsa sosyal medya etkinlik duyuruları için uygun bir ortam olmaktan çıkmıştır.

E-posta ile etkinlik duyuruları yapmak ise tam bir felaket. Birçok beyaz yaka çalışanın hesaplarında her gün onlarca e-posta geliyor. Birikmiş birçok okunmamış e-posta bulunuyor. Bunların arasında etkinliklerle ilgili mesajlar ise çoğu zaman okunmadan siliniyor. Birçok email sunucusu etkinlik için gelen mesajları önemsiz (junk) olarak değerlendirip, bu kutuya atmaktadır. Çalışanların bir epostayı okumak için ne kadar süre ayırdığını düşünürsek, duyuru epostasını baştan sonra dikkatle okuyacak kişi sayısı çok az olmaktadır.

İşte bu nedenlerden dolayı, "haberimiz olmadı" serzenişi doğru bir sebeptir. Başka yöntemlerle kişilere ulaşılması gerekiyor. Kurumsal firmaların artık çoğunda "Kurumsal İletişim" bölümleri bulunuyor. Etkinlik davetleri bu bölümlere ulaşılarak yapılabilir. Teknoparkların duyuru iletişimi alanında çalışan ofisleri kullanılabilir. Böyle bir iletişim hem doğru hedefe ulaştıracaktır hem de daha profesyonel olacaktır. Etkinlik organizasyonunda bulunan kişilerin bu yöntemi uygulamaya dikkat etmesi uygun olacaktır.

Etkinliklere "duysaydım gelirdim" diyenlerin büyük kısmı duysa da gelmeyecek kişilerdir. Etkinliklere gitmek, zaman harcamak, para harcamak zor gelmektedir. Ayrıca etkinliklerin kendilerine bir şeyler katmayacağını düşünmektedirler. Elbette her etkinlik herkesin ilgi alanına ve çalışma şekline uygun gelmeyebilir. Ancak en azından kendi iş alanıyla ilgili etkinliklere katılmaya çalışması önemlidir. Burada önemli bir nokta ise, şirketlerin ve yöneticilerin çalışanlarını çalışma alanlarına uygun etkinliklere katılmak konusunda teşvik etmesidir. Çalışanının bir etkinliğe katılmasını mesai kaybı, zaman ve işgücü kaybı olarak değerlendirmemesi gereklidir. Hatta bazen çalışanları uygun görülen etkinliklere katılmak için zorlaması iyi olacaktır. Etkinliklere katılım için sadece çalışanların talep etmesini beklenmemelidir. Çünkü çalışanlar hangi etkinliğin kendilerine uygun olduğu bilmeyebilir, katılmak istemeyebilir, kendisine faydası olmayacağını düşünebilir. Burada yöneticilerin, çalışanın profiline uygun olarak daha seçici davranması ve yönlendirmesi önemlidir. Ne çalışanı sırf motivasyon olsun diye rasgele bir etkinliğe katılmasını istemeli, ne de çalışanları etkinliklerden uzak tutmamalıdır. Şirketler ve yöneticiler, çalışanlarının dengeli bir şekilde yılda bir veya iki etkinliğe katılmasını sağlamalıdır.

Son olarak, sağır sultan duysa bile sizin etkinliğinizi duyurma şekliniz, katılımcı beklentileri, yöneticilerin etkinliklere olan yaklaşımları bir etkinliğin organizasyonu için önemli kriterlerdir.


22 Eylül 2018

İlet-işim




Proje Yönetiminde İletişim

Proje yöneticilerine konuşma imkanı verilse, tabiri caizse mikrofon uzatılsa, genellikle şöyle sözler söylerler: "Günümün çoğu iletişimle geçiyor, proje ekibimle konuşuyor, onları dinliyor, sürekli iletişim halinde işleri koordine ediyorum" gibi. Bazıları olaya biraz daha şiirsel yaklaşarak "Benim işim, iletişim" derler. Bu yazımda proje yöneticileri açısından iletişimin önemini, faydalarını ve dezavantajlarını farklı bir bakış açısında değerlendireceğim.

Klişe bir söyleyiş olsa da, iletişim elbette proje yöneticileri açısından çok önemlidir.  Literatürdeki bazı kaynaklara göre, proje yöneticisinin toplam mesaisinin %70 kadarının iletişimle geçtiği bildirilmektedir. Projelerin en önemli aktörleri, proje ekibinde yer alan insanlar olduğu için bir proje yöneticisinin ekibindeki tüm kişilerle, projedeki tüm paydaşlarla doğrudan veya dolaylı iletişim halinde olması beklenir, gereklidir. Projedeki iletişim sözlü ve yazılı olarak gerçekleştirilir. Sözlü iletişim ile yazılı iletişimin kendi içinde kuralları, temayülleri vardır. Bir proje yöneticisi, hem sözlü hem de yazılı iletişim konusunda yetenekli olmalı, iletişim aracını en güçlü haliyle kullanabilmelidir. Zaten farklı bir şey düşünülemez bile.

Proje yöneticisi, gününün büyük kısmını iletişimle (sözlü, yazılı) geçirdiğine göre projesini de iletişim kurarak yönetebilir diye düşünülebilir. Ülkemizde birçok yönetici, özellikle proje yöneticileri sözel iletişim üzerinden iş takibi, kontrolü ve planlaması yapmaktadır. Dolayısıyla ekibiyle sürekli konuşmak ihtiyacı hissetmektedirler. Bu iletişimler; kendi konumsal gücüne, ekip üzerindeki yaptırım argümanlarına ve iletişim kurduğu kişilerin pozisyonlarına göre bazen emir vermek, bazen rica etmek veya karşılıklı görüş alışverişi şeklinde gerçekleşmektedir. Ancak iletişim sanıldığı gibi proje yönetiminde her şey değildir.

Öncelikle iletişimin şekli, nasıl yapıldığı, kiminle iletişim kurulduğu, ne zaman gerektiği veya gerekmediği gibi hususlar bulunmaktadır. Proje yönetiminde iletişimin sadece salt samimiyete dayanmaması gereklidir. Sosyal hayatta kurulan ilişkilere, samimi sohbetlere, şakalaşmalara, eğlenceli muhabbetlere dayalı olarak yürütülen iletişim şekli proje yönetiminde her zaman etkili olmayabilir, hatta projeye zarar bile verebilir. Proje geliştirme süreci içerisinde, zamanında tamamlanması gereken işlerin samimiyete dayalı ilişkiler nedeniyle ertelenmesi, üstüne gidilmemesi, takip edilmemesi söz konusu olamaz. Kişisel ilişkilerin bozulmaması adına projede tamamlanması gereken işlerin yapılmamasına yol açacak toleranslar gösterilmemelidir. Dolayısıyla iletişimin dozajının, projenin sancılı geliştirme süreçlerine göre ayarlanması gereklidir.

Türk usulü proje yönetimi olarak yaygınlaştırılmaya çalışılan "Aslanım, koçum bu işi sen yaparsın, haydi göster kendini" gibi sözlerin etkisi anlık problemli durumlarda güçlüdür ancak tüm proje geliştirilmesi süreci boyunca etkili olmayacaktır. Böyle bir iletim şekli  yani amiyane tabirle "gaz verme" yöntemi proje yöneticisinin sürekli başvuracağı bir araç değildir. İletişim kurulmaya çalışılırken mobbing, dalga geçme, küçümseme, alaya alma, özel hayata girme gibi durumlardan da kaçınmak gereklidir. Önemli bir husus ise şirket içi dedikodulardır. İletişim kurulurken şirket içindeki dedikodulara, asılsız söylemlere girmekten proje yöneticileri özellikle uzak durmalıdırlar. Dedikoduları duymak, öğrenmek bir çok kişi için mutluluk verebilir. Ancak proje yöneticisinin kaynayan dedikodu kazanından uzak durmaması halinde kendisinin de dedikodulara malzeme olabileceğini düşünmesi önemlidir. Şirket içindeki dedikoduların, projelerin geliştirilmesinde hiçbir katkısı olmayacağını bilmesi ve buna göre davranması lazımdır. Proje ekibindeki birkaç kişiyi ilgilendirebilecek bir yalan haber karşısında tarafsız kalması, doğru ve kesin bilgi elde edilmediği sürece, iletişim adına olsa bile bu konulardaki sohbetlere girmemesi gereklidir. Dedikodu bir iletişim yöntemi değildir.

Kiminle ve nasıl iletişim kurulacağı da önemlidir. Projenin müşterisi ile ve diğer paydaşlarıyla profesyonel şekilde formal ve çoğunlukla yazılı bir iletişim kurulması gerekirken, proje ekibiyle de daha çok sözel iletişim kurulması gereklidir. Bu yöntemlerin yerinde kullanılmaması, karıştırılması ileride çözülmesi zor problemlere yol açacaktır. Benim işim iletişim diyen proje yöneticileri, bir süre sonra "bu benim ne illet işim!" diyeceklerdir.
 
Projelerde aslolan planlama, kontrol ve yürütme çalışmalarıdır. Planı olmayan, kontrol edilmeyen, doğru kaynaklar atanmadan yürütülmeye çalışılan projelerin, sadece iletişimle yönetilmesi mümkün değildir. Ekiple ne kadar samimi sohbetler, kişisel ilişkiler olsa da takvimi belli olmayan işlerin gerçekleştirilmesi zor olacaktır. Bu tür yönetim stillerinde hem proje ekibi hem de proje yöneticisi fazlasıyla yorulacaktır. Proje yöneticisinin, projeyi yönetirken alet çantasında  birçok alet bulunur. Bunlara örnek olarak proje yönetim yazılımları, tahminleme/kestirim yöntem ve araçları, kurumsal kaynak yönetim araçları, öğrenilmiş dersler, bütçeleme yöntemleri ve araçları, bilgi birikimi, sözlü ve yazılı iletişim, planlar, gereksinim elde etmeye yarayan araçlar, yöntemler ve prototip ürünler vb. gösterilebilir. Görüldüğü üzere iletişim bunlardan sadece bir tanesidir.

Son olarak; bir tamirci ustasının alet çantasında sadece bir tornavida ile tüm arızaları gidermesi mümkün değilken, benzer şekilde bir proje yöneticisinin de sadece iletişime dayalı bir proje yönetmesi de mümkün değildir. Kendilerinin güçlü iletişim yeteneklerine güvenen proje yöneticilerinin bir süre sonra işleri yürütebilmek için iletişim kurmak adına şekilden şekle, tipten tipe girmesi olasıdır..






25 Eylül 2013

Etkili Analistlerin Davranışları -3

Not: 2002 yılında yazdığım ve yayımlanan bir makalemi paylaşmak istedim

Etkili Analistlerin Davranışları -3

Başarılı bir analist olmak için gereken bazı önemli özellikleri sıralamaya devam ediyoruz.  

İşbirliği Ortamı Yaratma

Yazılım geliştirme sürecinde, kullanıcılar, geliştiriciler, pazarlamacılar ve yöneticiler arasında zoraki de olsa bazı ilişkilerin doğması sağlanır. Bütün bu gruplar birbirlerinin yaptığı işin değerini anlamayabilir veya işe verdikleri öneme,  kısıtlarına ve ihtiyaçlarına inanmayabilir. Gerçekte ise birçok ortak amaç ve zorluklara sahiptirler. Bütün bu gruplar aynı iş ortamında çalışmaları nedeniyle sistemin getirilerinden baştan sona ortak bir şekilde faydalanacaklardır. Ürünün başarısı için tüm bu grupların birbirlerini tetiklemesi gerekecektir. Herşeyin kazanmak-kazanmak  felsefesi için yapılması gerekir. Kazanmak-kazanmak başarımı için ise öncelikle dürüst olmak gerekecektir. Proje ekibindeki tüm grupların, yöneticiden geliştiriciye kadar herkesin bilgi paylaşımında bulunması gerekecektir. Böyle bir ideal ortamı sağlamak elbette zordur ama mantıksız kişileri bir araya getirmek, işbirliği ortamını baştan yok etmek demektir.

Öncelikle iş gereksinimlerini tanımlamak, müşteri ve geliştiriciler için beklenilen kazançların daha fazla açığa vurulmasını sağlayacaktır. Tüm katılımcılar da projenin maliyeti ve kısıtları hakkında dürüst olup, bilgi paylaşımına fazlaca katkıda bulunacaklardır. Analistler, müşterinin zaman planı ve maliyetlerini gerçekçi bulmaz ise bunun sebepleriyle birlikte açıklamasını yapması gerekecektir. Anlamsız maliyetlendirme ve zaman planı, tüm paydaşların teknoloji, zaman ve kaynak açısından alacağı tüm kararlarını etkileyecek ve beklentilerini değiştirecektir. Bu noktada analistin proje yönetimi ile iletişimli olarak geri beslemelerde bulunması gerekecektir.

Analistin müşteri ile konuşmak için zamanının olmaması veya neler istenildiğini biliyor zannetmesi düşünülecek şey değildir. Analist müşteri ortamındaki anahtar konumdaki tüm kişilerle uygun işbirliği ortamını hazırlamak zorundadır. Müşteri temsilcileri, kendilerinden tam olarak ne istendiği belirtilmedikçe, katılımcı olmak konusunda tereddütlü davranabilirler. Bu durumda müşteri temsilcilerine katılım konusunda bir yazı yazıp, her seviyedeki işbirlikçilerle görüşmek ve onları ortamın içine çekmek istenmelidir. Vizyon dokümanı, doğru kişilerle konuşmayı seçmeyi sağlar ayrıca müşteriye ürün daha anlaşılır kılar.Yetersiz kullanıcı katılımı projeyi başarısızlığa götüren temel nedenlerden biridir. Bu noktada gereksinim görüşmeleri için zaman harcamak istemeyen dik kafalı kullanıcı ve yöneticilere dikkat etmek gerekir. Yetersiz kullanıcı katılımı nedeniyle problemler yaşanılan önceki projeleri hatırlamak ve müşterilere örnekler sunmak çözüm açısından yardımcı olacaktır. Hemen hemen her organizasyonda yeni sistemin istenilenleri karşılamayacağı, kullanılabilirliğinde sorunlar yaşanacağı, performans sorunları oluşacağı şeklinde kötümser hikayeler yaratılır. Kullanıcı ihtiyaçlarının yeterince anlaşılması ve paylaşılması, projenin başarımını da etkileyecektir.

Becerileri Yenileme ve Etkinleştirme

Gereksinim analistinin temel fonksiyonu, geliştirici ile müşteri arasıdaki projeye olan bakış açılarından kaynaklanan boşlukta bir köprü görevi görmektir. Yetenekli bir analist, iletişim kurabilme, basitleştirebilme, kişiler arası becerilere sahiplik ve teknik açıdan işin etki alanına hakim olabilme yeteneklerini kendisinde toplamalıdır. Çok iyi bir programcı ile sisteme hakim bir kullanıcının bir analist olabilmesi için uygun hazırlıktan geçmesi gerekir. Bütün bu üstün özellikler analist olmak açısından yeterli olamamaktadır. Kazanılması gereken bazı önemli yetenekler şunlardır:
•    Kolaylaştırıp, basitleştirebilme
•    Görüşme Teknikleri
•    Dinleme yeteneği
•    Yazma yeteneği
•    Organizasyonel yetenekler
•    Kişiler arası beceriler
•    Modelleme yeteneği

Etkili bir analist, elindeki araçların hangisini nerede kullanıp kullanmayacağını iyi bilir.  Bu araçlar çok geniş bir yelpazeye dağılmıştır. Örneğin, içerik diyagramı, veri-akış diyagramı, UML gösterimleri bu araçlardandır ve bir analistin koleksiyonunda gerektiğinde kullanılmak üzere beklemelidirler. Etkili bir analist yolu üzerindeki engelleri tespit edip, uygun araçları seçerek bu engelleri ortadan kaldırmaya çalışır. Bunlara rağmen tecrübenin yerini hiçbir şey  tutamaz. Tecrübeli bir analist tarafından yazılacak bir gereksinim dokümanı, acemi biri tarafından yazılacaktan iki kat daha hızlı ve daha az hata içerecek şekilde yazılır. Geliştiricilerinin gereksinimleri yazabileceğini isteyen bir organizasyon ise, kalite ve organizasyon yapısından gitgide uzaklaşır.
Yazılım ürünleri için gereksinimler, analist şapkası giymiş birinin toplaması için ortada yayılmış durumda beklememektedir. En azından gereksinimler kullanıcıların, geliştiricilerin kafalarında çekip çıkarılmak ve uygun formlara dönüştürülmek için beklemektedirler. Gereksinimler, kullanıcıların ihtiyaçlarını belirlemek konusunda yardımcı olan, kullanıcıların ne istediklerini ortaya çıkarıp, geliştiricilerin de ihtiyaçlarına göre bunları düzenleyen bir analist tarafından keşfedilmeye ihtiyaç duyarlar. Gereksinim analistlerinin projede az ama önemli bir rolü vardır.



Kaynaklar: 
 Habits of Effective Analysts /Karl E. Wiegers - Process Impact www.processimpact.com 
To Be Reqirements Analyst /Karl E. Wiegers -Process Impact www.processimpact.com

Etkili Analistlerin Davranışları -2



Not: 2002 yılında yazdığım ve yayımlanan bir makalemi paylaşmak istedim

Etkili Analistlerin Davranışları -2

Başarılı bir analist olmak için gereken bazı önemli özellikleri sıralamaya devam ediyoruz.

Çizgileri Belirlemek

Birçok projenin sınırları yazılı olarak belirlenmediği için neyin kapsam içinde, neyin dışında olduğu bilinemez ve bunun sıkıntıları zamanla ortaya çıkar. Yeni sistemin gereksinimlerini tanımlamaya öncelikle sistemin veya ürünün vizyonunu ve ne olup neler yapması gerektiğini ortaya koymakla başlanmalıdır. Sistemin iş gereksinimlerini tanımlamak ve vizyonu ortaya çıkarmak  için projenin pazarlama sorumlusu ve/veya finansal destekçisiyle iletişim içinde olmak, gerekirse hazırlanmış uygun bir doküman sunmak gereklidir. Son ürünün vizyonu tanımlamak zor olduğundan başlangıçtan son ürüne kadar her bir sürüm ve aşamanın vizyonlarını tanımlamak gerekecektir.

Gereksinimleri ortaya çıkarma görüşmelerinde önemli olan kullanıcıların sistemle neleri başarmak istedikleridir. Görüşmeler daha çok fonksiyonellik, kalite kriterleri ve çözüm önerileri odağında geçer. Bu kriterlerdeki ufacık bir bilgi bile kullanıcıların kafasından geçenleri anlamak için gerekli ve önemlidir. Bununla birlikte kullanıcıların bu sistemi kullanma hedefleri, bu sürecin verimli olmasında ve fonksiyonel gereksinimlerden tasarım arayüzlerinin çıkarılmasında oldukça etkilidir.

Açığa Çıkaran Sorular Sormak

Analist olarak çalışırken, kullanıcılarla yapılan oturumları kolaylaştırmak ve basitleştirmek gerekir. Müşteri temsilcisinin  daha önce hiç bahsetmediği bir görev hakkında alternatif yolları deneyerek kullanıcılara sorular sormak ve diğer görevlerle olan ilişkileri ortaya çıkarmak gerekir. Kullanıcının sorulara verdiği cevaplar o senaryo için olmazsa olmaz ve yapılsa iyi olur gibi ifadeler içerir. Böylece kullanıcı senaryolarının da iş akışı ortaya konulmuş olur. Kullanıcılar, sistemin doğru ve beklenildiği gibi çalışmasına odaklanırlar. Analist bunun yanı sıra beklenilmeyen durumlar için de uygun senaryoları hazırlamalıdır.  Hata durumlarında uygulama geliştiricinin ele alması gereken kontrolleri, zaman zaman kullanıcılardan da yardım alarak tanımlamalı ve hata durumlarını yönetmelidir. Bu öncelikle sistemin güvenilirliği ve tutarlılığı açısından önemlidir.

Yaratıcı ve bilgili bir analist, kullanıcıların söylediklerini birebir kaydetmek yerine alternatif bakış açıları ve öneriler sunar. Kullanıcılar bazen uygulama geliştiricilerin yeteneklerinin farkında olmayabilirler. Önerilecek fikirler ile sistemin daha kullanışlı olması sağlanabilir. Zaman zaman da kullanıcıların iş yapışını izleyerek, otomatikleştirilebilecek olan süreçler hakkında bilgiler verilerek, kullanıcıların sistemin kullanılabilirliğine olan bakışı arttırılabilir. Önceki sistemlerde kullanılmış bir fonksiyonel yapının tekrar kullanımının sağlanması, kullanıcıların gereksinimlerini yeniden gözden geçirmesini ve düzenlemesini sağlayacak ve yeni yapılar üzerinden yeni gereksinimleri düşünecektir.

Etkili bir analist birçok düzeyde soyutlama yapabilmelidir. Kullanıcının bildirdiği belirgin özellikteki gereksinimlerin, diğer kullanıcıların gereksinimleri ile ilgili olup olmadığını ve aralarındaki ilişkileri sağlamalıdır.  Bir konudaki önemli noktaları ortaya çıkarmak, belirsizlikleri yok etmek, anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak, öngörü ve varsayımları belirlemek, beklentileri karşılamak için soru sorma sanatına hakim ve yetenekli olmak gerekir ve bu da çoğunlukla tecrübeye dayanır.

Önceliklendirme

Gereksinim geliştirme süreci, bulanık, her bir aşama için belirsiz tanımlardan detaylı belirtimlere giden döngüsel-artımlı bir süreçtir. Her aşamada doğru soyutlama düzeyine odaklanmak gerekir. Birden tasarıma dalmak veya detaylara girmek, sistemin ve sürecin hataya düşmesine neden olabilecektir. Kullanıcı arayüz ekranlarından veya prototiplerden gereksinimleri ortaya çıkarmak ve her aşamada gerektiği kadar detaya girmek sistemi doğru anlamak açısından önemlidir. Temel yapılması gereken şeylerin yapılmamış ve daha az önemi olan özelliklerin yapılmış olması, yazılım takımının cesareti kırıp, müşteriye ümitsizliğe yöneltir. Bu sebepten analist elde ettiği gereksinimleri önceliklendirmelidir. Herkes kendi işini çok önemli ve öncelikli görür. Analist bu noktada tüm kullanıcı sınıfları ve geliştiriciler arasında gerekli iletişim ve işbirliğini sağlayarak hassas öncelikli kararları almalıdır.

Gereksinim geliştirmede öncelikle katkıda bulunabilecek kullanıcı sınıfları oluşturulmalıdır. Bunu yaparken beğenilen, gözde ve beğenilmeyen gruplarla gereksinim geliştirmeye katkıda bulunmayacak grupları ayırt etmek gerekecektir. Tabii olarak beğenilen ve gözde sınıfın gereksinimleri de varolan çatışmalardan arındırıldıktan sonra öncelikli olacaktır.

Devam edecek.