Proje Yöneticisinin Dokunduğu Fil-3
"Proje Yöneticisi ve Dokunduğu Fil(Proje)" yazı dizimize "Mızrak" konusu ile devam ediyorum. Önceki yazılarımızda (Yazı-1 , Yazı-2 ) giriş yapmış ve projelerde karşılaşılan engeller ve aşılması gereken duvarları ele almıştık. Bu yazımızda projelerdeki savaşçıları ve projelerin bir savaş olup olmadığını değerlendireceğiz. Yazı dizimizin konusunu oluşturan "Körler ve Fil" şiirinde John Godfrey Saxe şöyle yazmıştı:
İkincisi uzun dişini elledi
Çığlıkla “Hey! Burada ne var?
“Çok yuvarlak, düzgün ve sivri
Çok açık ve net
Bu harika bir özellik
Daha çok bir mızrak gibi”
Bir olguya dikkat çekmek, önemini arttırmak, yüceltmek veya ilgi duyulmasını sağlamak için kullanılan yöntemlerden en önemlisi "metaforları" kullanmaktır. Yapılacak benzetmeler, o konuda söylenecek bir çok sözün yerini alabilecektir. Bu nedenle bazı proje yöneticileri, projelerinde "savaş" ve "savaşçı" metaforunu kullanmayı severler. Onlara göre projeler bir savaş meydanıdır, proje ekibinin her bir elemanı da korkusuz, gözü pek savaşçılardır.
Proje yöneticilerinin veya bazen proje sponsorlarının motivasyonu arttırmak için başvurduğu bu yöntem bir süre sonra metaforların karmaşasına dönebilir. Projeler savaş meydanı, proje yöneticilerini komutan ve proje ekibi de savaşçılar olarak gösterilmek istenirse; doğal olarak karşıya "düşman", "kutsal toprak/alan" ve "taarruz, taktik, siper" gibi metaforları yerleştirmek gerekecektir. Savaşın tüm argümanlarının "proje" olgusunun içine yedirilmesi istenecektir. Savaşın nitelikleri konusunda Sun Tzu'nun Savaş Sanatı ve Carl von Clausewitz tarafından yazılan Savaş Üzerine kitaplarında bu metaforlara yeterince yer verilmiştir. Sun Tzu savaşlarda akılcılığı ön plana çıkarıp, kan dökmeden savaşı kazanmanın yollarını bulmanın önemine değinmiştir, taktik ve strateji olarak ılıman bir anlayışı benimsemiştir. Clausewitz ise belki de Avrupalı olmanın verdiği bir hırsla, savaşları ölüm ve öldürme üzerine konumlandırmıştır. Ona göre savaş, kan dökerek düşmanı yok etmektir ve zaferler ancak bu yolla kazanılır.
Projeler savaş meydanı olarak görülürse, proje planları katılaşır, değiştirilmesi zorlaşır. Proje ekibinin her biri, kendisini emir alan ve/veya emir veren savaşçılar olarak düşünür. Projede sunulacak çözüm "önerileri", sanki birer emir olarak algılanır. Esneklik ortadan kalkar ve verilen emir harfiyen uygulanmaya çalışılır. Proje ekipleri işlerini ancak emir aldıkları zaman gerçekleştirirler. Proje yöneticileri de tıpkı bir komutan gibi, ekibini bir yerden bir yere harekata yöneltmeye çalışırlar. Gereksinimleri, tasarımları veya iş planlarını sorgulamak asla mümkün değildir. Birileri karar vermiştir, ekibe sadece uygulamak düşer. Sorgulamak asla düşünülemez!
Belki bazı proje yöneticileri için komutan gibi emirler verip, yapılmasını istemek tercih sebebidir. Öyle ya! Ekibine "bunu yapın!" dediği zaman itiraz edilmeden yapılması işlerini kolaylaştıracaktır diye düşünebilir. Ancak bu sakıncalı bir metafordur. Projeler birer savaş değildir. Proje yöneticileri hiçbir zaman emir veren komutanlar değildirler. Geçmişte okuduğum bir yazıda projeler satranç oyununa benzetiliyordu. Aklıma ilk gelen "piyonlar kimler?" demek olmuştu. Proje ekibinde "at", "fil", "kale" gibi roller üstlenenler varsa; demek ki, ortada kolayca gözden çıkarılabilecek "piyonlar" da olmalıydı. Ekibin bir kısmını piyon gibi gören bir proje yöneticisi olamazdı, olmamalıydı. Hangi çalışan, kendisinin bir projede piyon gibi değersiz görülmesini kabul edebilirdi.
Günümüzdeki projelerde emirleri yerine getiren askerler yerine itaat etmeyen, çözümlere itiraz eden, sorgulayan, eleştiren, daha iyi bir çözümü olduğunu iddia eden askerlere ihtiyaç vardır. Bu kişilerle bir projede birlikte çalışmak bir proje yöneticisi için katlanılması zor ve istenilmeyen durumdur. Ancak bu tür "kötü?" askerler de proje ekiplerinde olmalıdır. Elindeki mızrak ile sadece savaşmayı düşleyen "iyi" askerler yerine mızrağın neden elinde olduğunu sorgulayan "kötü" askerler de gereklidir.
Projeler, savaş alanı olarak görülürse karşımızda saldıracağımız bir düşman gerekecektir. Bu düşmanlar, müşterilerimiz midir? Ya da son kullanıcılar mıdır? Projenin başka herhangi bir paydaşı düşmanımız mıdır? Böyle bir şey düşünülebilir mi? Asla. Belki rekabet içinde olduğumuz başka firmalarla mücadele etmemiz beklenebilir ancak bunları da hiç bir zaman yok edilmesi gereken düşmanlar olarak ele almamızı gerektirmez. Öyleyse, ortada bir düşman yoksa, savaş da yoktur. Proje ekibinin mücadeleci olması elbette gereklidir ancak hiç birinin öldürücü silahlarını kuşanmış savaşçılar olmasına gerek yoktur.
Projelerde de elbette "strateji", "taktik" ve "harekat" gibi kavramlar vardır. Bu konuyu ileride uzun bir yazı dizisi olarak ele alacağız. Ancak projelerdeki strateji, taktik, taarruz ve harekat gibi kavramlar askeri alandakilerle aynı değildir. Savaş stratejileri belki proje planları kadar esnek olmayabilir. Taarruz edecek ordu da sadece mızraklarını havaya kaldırmış askerler değildir. Metaforlar her yerde aynı şeyleri karşılamayabilir. Metafor kullanımında dikkatli olmak gerekir.
Son olarak; projelerin bir savaş alanı, projeyi bir mızrak olarak olarak gören "körler" elbet bir gün proje ekibindekilerle de savaşmaya başlayacaklardır. Proje yöneticisi kendisini emirler veren bir komutan olarak görmeyi bırakıp; itaat etmeyen, çözümlere itiraz eden, sorgulayan, eleştiren, daha iyi bir çözümü olduğunu iddia eden ekip üyelerine katlanabilen liderler olmalıdırlar!