SIKTI MI CANINI!
Seksenli yılların sonuna doğru arabesk ve taverna
müziklerinin popüler olduğu dönemde şarkıcı Arif Susam tarafından söylenen ve
oldukça meşhur olan bir şarkı vardı: “Sıktı Mı Canını”. Şarkı sevgilisinin
canını sıktığı zaman kovup, başka birisini kolayca bulabileceğini
anlatmaktadır. Sözleri pek manalı olan bu şarkıya dayanarak sevgilisini
bırakıp, başkalarını aramaya kalkan var mıdır? Bilemiyorum. Doğru bir hamle
olacağını sanmıyorum. Nakarat sözleri şöyledir:
“Sıktı mı canını, sıktı mı?
Kov gitsin, unutursun.
Aramaya kalktın mı
daha neler bulursun.”
Aşk hayatında olduğu gibi iş hayatında da canımızı sıkan çok şeyler
oluyor. Bazı kişiler bizi işten bezdiriyor, soğutuyor ve hatta bunaltıp,
kaçırtıyor. İş hayatında herkesle mükemmel bir uyum içerisinde, hiç sıkıntı yaşamadan
çalışmanın imkanı yok. Mutlaka çatışmalar ve tartışmalar oluyor. Rekabet içinde
olan kişiler arasında bunların olması beklenen bir şeydir.
“Acı patlıcanı ve sıkılan canı,
kırağı çalmaz!”
Bir diğer durum ise, ast-üst ilişkisi içerisinde olan kişiler
arasındaki çatışmalar sonucunda ortaya çıkan sıkıntılardır. Yöneticiler de
bağlı çalışanlarıyla sıkıntılar yaşayabilir. Bazen birbiri arasında sorun
yaşayan çalışanlar arasında hakemlik, arabuluculuk görevi üstlenebilirler. İşte
bu durumları yönetmek, bir yöneticinin önemli görevidir. Ancak pek kolay
olmayan bir görevdir. Tecrübeli yöneticiler bu durumlara aşina olduğu için onlar
olayı ve sonuçlarını iyi yönetirler ve en az hasarla atlatırlar. Böyle
yöneticiler her zaman bunlara hazırlıklıdır ve önceden önlem almaya çalışırlar.
“Acemi katır, kapı önünde yük
indirir!”
Yeni yöneticiler veya yöneticilik yapma vasfı olmadığı halde yönetici
olanlar, personeliyle çatışma halini de iyi yönetemezler. Çoğu zaman polemiğe
girerler veya personelleri arasında taraf tutarlar, birisini diğerine
kayırırlar. Astlarından gelen her sorunu kendisine yapılan bir hakaret olarak
algılayıp, kişiselleştirir ve sorunu çözmek yerine daha çözümsüz hale
getirirler. Bazen de kolaycılığa kaçıp, personelini kovmaya veya ekibinden
uzaklaştırmaya çalışırlar. Çünkü onların canını sıkan kişi ile çalışmaya devam
etmenin pek de anlamı yoktur.
“Doğru söyleyeni dokuz köyden
kovarlar!”
Bazı çalışanlar cesaretlidir ve gerçekleri olduğu gibi yöneticilerine
söyleyebilirler. Kral çıplak demekten korkmazlar. Kimi yöneticiler bu durumdan
rahatsız olmazlar ve ekibini bu konuda cesaretlendirirler. Ancak çoğu
yöneticiler gerçeklerin yüzlerine apaçık söylenmesinden hoşnut olmazlar. Bazen
anlık tepki gösterirler, bazen de kin de beslerler. Fırsatını buldukları anda
da öç alırlar. Personeli kovmak için kendilerince argümanlar üretirler.
Performans düşüklüğü, iletişim bozukluğu, işleri zamanında yapmama gibi
gerekçeler ortaya koyarlar. Kısacası mobbing yaparlar. Çalışanlar da bu durumu
gördükleri zaman politik davranmaya başlarlar ve gerçekleri gizlemeye,
saklamaya çalışırlar.
“Elimi sallasan ellisi, başımı sallasam
tellisi”
Yöneticiler canını sıkan personellerini kovduktan sonra arayışa
geçerler. Onlara göre personel bulmak kolaydır, herkes o şirkette çalışmak için
can atıyordur. Her şey bir eleman ilanına bakıyordur. Hatta insan kaynaklarının
elinde yüzlerce özgeçmiş vardır ve hemen birisini bulup, getirebilirler. Çünkü
piyasada çok işsiz insan vardır. Ya da işinden memnun olmayan çalışanların
kolayca aklını çelip, kendi firmasına çekebileceklerdir. Onlara göre her şey bu kadar basittir. Bu
nedenle bir çalışan canını sıkınca, onu hemen kovmalı ve yerine başka birisini
getirmelidir. Canını sıkan ile çalışmaya devam etmek, onu tekrar kazanmaya
çalışmak, zorlamak aslında beyhude bir çaba olarak görülür.
“Arayan Mevla'sını da bulur,
belasını da”
Ancak günümüzde iyi personel bulmak kolay değildir. Çünkü artık iş
hayatında etkin olan “Y” ve “Z” nesli geçmiş nesillerden farklı düşünmektedir. Eskiden
insanlar için sigortalı bir iş olması, yaşayabilecek kadar maaş olması ve yol
ücretinin karşılanması yeterliydi. Bunlar olduğu zaman insanlar uzun süre bir
şirkette çalışmaya devam ediyordu. Günümüzde korku ve tehdit yönetimi yerine
motivasyon ve teşvik odaklı yönetim biçimi yaygınlaşıyor. Ast-üst ilişkisi
yerine liderlik ve işbirliği öne çıkıyor. Artık sadece iyi maaş verilmesi
çalışanların kalıcı olması için yeterli sebep değildir. Yöneticilerin artık
bunların farkında olması gerekiyor. Öyle her canını sıkan çalışanı kovmak,
kurtulmak düşüncesinden uzaklaşmalılar. O çalışanın yerine birisini bulmak kolay
değildir. Diyelim ki, kolayca birisini buldular, o zaman da o kişinin iyi
birisi olup olmayacağı da belirsizdir.
Elbette çalışanların da kovulmasını gerektiren durumlar oluşabilir.
Şirket çıkarlarına bilerek zarar veren, işlerini bilerek aksatan veya çalışma ortamını
geren, zorlaştıran çalışanlar olabilir. Bunlar için gerekli uyarılar
yapılmalıdır. Ancak asıl amaç çalışanları kaybetmemek üzerine olmalıdır. Aksi
halde doldur-boşalt düzeniyle işleyen iş yerlerinde başarı elde edilemez.
Çalışanı kazanmak için zorlamalıdır. Bütün bu çabalara rağmen çalışanların
ayrılması durumu olursa da artık yapılabilecek şey kalmamıştır.
Bir yönetici olarak;
İşten ayrılma isteği ile gelen bir çalışanınıza sağlayabileceğiniz
imkanları ve şartları düşünün!
Örneğin maaş artışı, terfi, yan haklar, diğer bölüme rotasyon vs.
vs. Ya da hiç bir şey yapmamak..
Güzel.. Haydi hemen şimdi yapın.
Yoksa yarın çok geç olabilir!