Translate

Kasım Şen - (Mütehayyil)

18 Ocak 2020

Hikayeden İşler-3





HİKAYEDEN İŞ'LER-3


 "Hikayeden İş'ler" yazı dizimizin bu konusunda ana temamız "soru sormak" olacaktır. Hikayemize geçmeden önce hikaye anlatıcılığının (storytelling) günümüzde artık bir meslek olduğuna değinmek istiyorum. Her meslekte olduğu üzere hikaye anlatıcılığının da bazı temel gereksinimleri bulunmaktadır. Hikaye anlatmak sadece çıkıp konuşmak değildir. Öncelikle hikayenin iyi kurgulanması gerekmektedir. Elbette bir amacı ve neticesinde dinleyicilerin aklında kalabileceği bir ders vermesi beklenir. Bu nedenle, özellikle sahneye çıkıp belli bir konuda sunum yapanların iyi bir hikaye anlatıcısı olması sunumunu güçlendirecektir. Sahneye çıkmak ile sahneye hakim olmak birbirinden çok farklıdır. İyi hikaye anlatıcıları aynı zamanda sahne performansları yüksek kişiler olmaktadır. Hikaye anlatıcıları kişisel ve sosyal psikoloji konusunda deneyim kazanmalıdır. Anlatılan hikayenin; dinleyicilerin davranışlarına, hayatlarına ve toplumsal görüşlerine, ideolojilerine dokunması ve etkilemesi gerekmektedir. İşte bu nedenle, iyi hikaye anlatmak uzun uzun ve detaylı konuşmaların önüne geçer. Hikayenin gücü ise anlatıcının yetenekleriyle güçlenir veya sönümlenir. İyi bir hikaye anlatıcısının dile hakim olması ve beden dili ile anlatımı güçlendirmesi önemlidir. Hikaye anlatıcılığı konusunda "Hikaye Anlatıcısının Sırrı" (Carmina Gallo) kitabını önerebilirim.

DOĞRU SORUYU SORMAK? 


*********************************************************************************
İki arkadaş hararetle tartışıyormuş: 

Tartıştıkları  konu, sigara içerken İncil okunabilir mi üzerineymiş. Sonuç alamayınca kilisede papaza sormaya karar vermişler. Papazın yanına gidip sırayla sorularını sormuşlar. 

İlk arkadaşın sorduğu soru şöyledir :

- Papaz hazretleri, İncil okurken canım sigara içmek istiyor, içebilir miyim?

Papaz biraz da sinirlenerek:
- Oğlum, İncil okunurken Tanrı ile ilgilenmen lazım. O sırada dikkatinin dağılmaması lazım. O yüzden İncil okurken asla sigara içilmez.

İlk arkadaş oradan ayrıldıktan sonra diğeri sorusunu sorar :

- Papaz hazretleri, sigara içerken canım İncil okumak istiyor ama sigara içiyorum diye İncil'i elime alamıyorum, sizce sigara içerken İncil'i okuyabilir miyim? 

- Oğlum, her nerede ve ne koşulda olursan ol, İncil okuma isteği duyarsan okuyabilirsin.

*********************************************************************************

Özellikle yöneticilerin mesailerinin büyük bir kısmı soru sormak ve tatmin edici cevapları almak ile geçer. Toplantılarda, karşılıklı görüşmelerde veya ayaküstü sohbetlerde genelde yöneticiler soru soran taraf olmaktadırlar. Bu nedenle, doğru soru sormak ve soruyu doğru sormak önemlidir. Yukarıdaki hikayemizde olduğu gibi, aynı konuda soruları farklı sorarak, farklı cevaplar almak mümkündür. Sorunun soruluş şekli, yeri ve zamanı, içeriği, muhatabı ve açıklığı doğru olmalıdır. 

"Doğru soru sorarak, istenilen cevapları almak mümkündür"


İş hayatında, öğrenmek ve gelişmek amacıyla her mevkide ve her yaşta soru sormak gerekir. Soru sormak sadece hiyerarşik yapıda üstte olanların hakkı olarak görülmemelidir. Hiyerarşinin üstüne doğru soruların kapsamı ve amacı değişse de sorular aynı nitelikleri taşımalıdır. Birinci ve en önemli nitelik; sorunun sırf soru sormuş olmak için sorulmamasıdır. Mutlaka işe yaracak, soruyu soran kişinin beklentilerini karşılayacak şekilde olması gerekmektedir. 

Diğer bir nitelik ise sorular açık uçlu olmalıdır, cevabı yorum, görüş veya sav içermelidir. Cevabı "evet" veya "hayır" şeklinde olan sorular kapalı uçlu sorulardır. Bu tür sorular genelde soruyu soran kişiye fazla katkı sağlamaz. Sorunun "haklısınız", "sizinle aynı düşüncedeyim", "bence de doğru/yanlış" gibi cevaplara da çanak tutmaması lazımdır. İyi soru soran kişi, sorusunu olası cevapları filtreleyecek, ortadan kaldıracak şekilde yapılandırır. Böylece istemediği bir cevabı almanın önüne geçer. Ayrıca soruların başka soruları sormaya fırsat verecek şekilde üretken olması gerekmektedir. Soruların birbirlerini belli bir mantık silsilesi içinde tetikleyebilmesi için genelde "neden, niçin, niye, nasıl" gibi soru kiplerini içermelidir.

Doğrusunu söylemek gerekirse, doğru soru sormak konusunda henüz istediğim seviyeye gelebildiğimi düşünmüyorum. Bunun için bir miktar daha çaba harcamam gerekiyor. Zaman zaman soru sorma konusunda hatalar yaptığımı görüyorum.  Doğru soru sormak ve/veya soruyu doğru sormak için deneyim önemli bir faktördür. Bu nedenle, iş hayatında karşılaşılan her durum için soruları önceden zihinde hazır tutmak ve yeri geldiği zaman can alıcı soruları sormak için deneyim kazanılmalıdır. Deneyim kazanmak elbette hatalar yapmayı da içermektedir.

İş hayatının başında olanların öncelikle soru sormaktan korkmaması ve kendilerine soru soran yöneticilerinin soru soruş biçimlerini dikkatle incelemesi kendilerine fayda sağlayacaktır. 

Sonuç olarak: "Doğru soru aslında istenileni elde etmenin yoludur"


12 Ocak 2020

Proje Yöneticisinin Dokunduğu Fil-1




Proje Yöneticisinin Dokunduğu Fil

Yeni bir yazı dizisine daha başlıyoruz: "Proje Yöneticisi ve Dokunduğu Fil(Proje)". Tahminen 7 adet yazı yer alacak. Detaylarını ilerleyen yazılarımızda açıklayacağım üzere, bir proje yöneticisinin 6 farklı çerçeve (bakış açısı) ile projelere yaklaşımı ele alınacaktır.

Günümüzde projeler; daha kapsamlı, daha büyük bütçeler gerektiriyor, birden fazla disiplin ve çalışma alanında (domain) çalışılması istenilen çalışmalar olmuş durumundadır. Hatta projeler içinde projeler oluşturuluyor ve "program" adı altında takip ediliyor. Dolayısıyla projeler için "fil" benzetmesi yapmak yanlış olmayacaktır. Hayvanlar aleminin en büyük, en azametli, en güçlü hayvanlarından birisi olan fillerin, aynı zamanda birbirleriyle işbirliği kuran hayvanlar olması benzetmemizi güçlendirmektedir. Projelere güle oynaya atanan/seçilen/görevlendirilen proje yöneticileri, kısa bir süre sonra nasıl bir fil ile mücadele etmek zorunda olacaklarının  farkına varacaklardır.

Yazı dizimizin konusunu oluşturan "Körler ve Fil" şiiri John Godfrey Saxe  (1816-1887) tarafından yazılmıştır. Şiirin orijinal metnine "The Blind Men and the Elephant" bağlantısından erişilebilir. Hint inanışlarında olan bir fabl üzerine yazılmıştır. Şiirde 6 tane kör adamın dokundukları fili farklı nesnelere benzetmesi konu edilmiştir. Şiirin çevirisini paylaşıyorum.

KÖR ADAMLAR ve FİL

İndostan'da altı adam vardı
Öğrenmeye çok hevesliydiler
Fili görmeye gittiler
Hepsi kör olmasına rağmen
Her biri kendi gözlemiyle
Merakını giderecekti.

Birincisi file yaklaştı
Ve rastlantı sonucu yaslanınca
Onun güçlü ve geniş gövdesine karşı
Bağırmaya başladı:
“Aman Tanrım! Fakat bu fil
Tıpkı bir duvar gibi.”

İkincisi uzun dişini elledi
Çığlıkla “Hey! Burada ne var?
“Çok yuvarlak, düzgün ve sivri
Çok açık ve net
Bu harika bir özellik
Daha çok bir mızrak gibi”

Üçüncüsü hayvana yaklaştı
Ve mutlulukla tuttu
Elleri içinde hortumunu
Böylece cesaretlendi ve konuştu:
“Anladım” dedi aynen
“Fil daha çok bir yılan gibi”

Dördüncüsü sabırsız elleriyle dokundu
Dizlerini hissetti
“Ne harika canavar
çok düz” tekrarladı:
“Bu fil, çok belli
Daha çok bir ağaç gibi”

Beşincisi şansla dokundu kulağına
Dedi: “en kör adam bile
Bunun ne olduğunu söyleyebilir,
Filin bu doğaüstü özelliği
Daha çok bir yelpaze gibi!”

Altıncısı daha çabuk değildi
Canavarı el yordamı ile yokladı
Sonra, sallanan kuyruğu yakaladı
Onun hissiyle
“Anladım” dedi
“Fil, daha çok, bir halat gibi”

Ve İndostan'lı bu adamlar
Uzun ve sesli tartıştılar
Kendi fikrinde her biri
Son derece kesin ve kararlı
Her düşünce kısmen doğruydu
Ve tümü yanlıştı!

Projenin başında, hem proje yöneticisi hem de proje ekibindekiler tıpkı şiirde bahsedilen kör adamlar gibidirler.  Proje yöneticisi ve proje ekibindekiler, projeye dahil olduktan sonra projenin farklı noktalarına dokundukça projeyi farklı şekillerde yorumlarlar. Kendi yorumlarına göre proje içinde farklı davranışlar sergilerler. Hiçbiri kör adamların yaptıkları gibi "Evet! Bu bir fil" diyememektedirler.

Ancak ve elbette, burada ilk önce uyanması, gözünü açması gereken proje yöneticisi olmalıdır. Bir an önce proje ekibindekilere dokundukları şeyin bir fil olduğunu söyleyebilmesi ve buna onları ikna edebilmesi gereklidir.  Proje yöneticisi de hala diğerleri gibi duvar, yelpaze, halat, mızrak gibi yorumlamalara devam ederse, hiçbir zaman projede gerçeği anlayamayacaklar ve istenilen sonuca varamayacaklardır.

Proje yöneticisinin dokundukları filin büyüklüğünü, niteliğini anlaması (kapsam/scope), bu filin büyüklüğü ile mücadele edebilecek ekibi oluşturması ve nihayetinde bu fili yerinden hareket ettirip yürütmesi (execution), sonunda fili istenilen yere ulaştırıp, teslim etmesi (kapatma) beklenmektedir. Bunun için de proje yöneticisinin, her bir projeye farklı çerçeveden, farklı perspektiflerden bakması ve ona uygun olarak projeye yaklaşması gerekmektedir.

Ve son olarak da, bu çerçeve içine tüm proje ekibini yerleştirebilmeli, herkesin o çerçeveden bakabilmesini sağlamalıdır!

Diğer yazımızda fili "Duvar" çerçevesi ile görenleri ele alacağız..

01 Ocak 2020

Hikayeden İşler-2




HİKAYEDEN İŞ'LER-2

Yeni yılın (2020) ilk gününde, yeni bir yazı ile "Hikayeden İş'ler" yazı dizisine devam ediyorum.  Hikaye anlatma yöntemi, sunum yapan profesyonellerin en çok kullandıkları argümanlardan birisidir. Pek çok güzel sunumda akılda kalabilecek güzellikte hikaye(ler) bulunur. Dinleyicilerin konuya kendini vermesi ve kolay örneklenmesi açısından faydalı bir araçtır.  Hikaye anlatıcılığı geçmişte bir meslekti. Meddahlık bunun çok iyi bir örneğidir. Meddahların anlattıkları hikayeler dilden dile aktarılarak günümüze kadar gelebilmiştir. Elbette her meddah anlattığı hikayelere kendisinden bir katkı yapmıştır. Ancak anlatılan her hikaye topluluklara sirayet etmiş ve günümüzde bile anlatılmaya devam etmiştir. Bu yazımızdaki hikayemiz ise bir olay içermiyor. Gerçek yaşamdan bir başarı öyküsünün iş dünyasına uyarlamasıdır. 

SERGEY BUBKA REKORU? 


*********************************************************************************
Sergey Bubka, gençliğini veya çocukluğunu seksenli yılların ikinci yarısında yaşamış olanların kolayca hatırlayabileceği bir atlettir. Televizyonun tek kanallı olduğu zamanlarda ilgiyle izlediğimiz dünya ve olimpiyat şampiyonalarında, atletizmde sırıkla yüksek atlama alanında hep rekorlar kırmıştı. Sırığı eline aldığı zaman çıtayı geçeceğine hepimiz inanırdık. Sergey Bubka, SSCB formasıyla yarıştığı 1988 Seul Olimpiyatları’nda sırıkla yüksek atlamada 5.90 metre atlayarak hem olimpiyat rekoru kırdı, hem de altın madalya kazandı.

1988, 1989, 1991, 1993, 1995 ve 1997’de dünya şampiyonluklarını kazanan Bubka, 1985 ve 1986’da da Avrupa şampiyonu oldu. Bubka’nın sırıkla yüksek atlamada 35 dünya rekoru bulunuyor. 6,14 metreyle açıkhava, 6,15 metreyle salon dünya rekorları, 2014 yılında Renaud Lavillenie tarafından 6,16 ile kırılmıştır. Neredeyse bütün spor otoritelerince gelmiş geçmiş en iyi sırıkçı olarak kabul edilmektedir.

Sergey Bubka rekorlarını santim santim ilerletmiştir. Her defasında daha yükseğe çıtayı yerleştirerek kendisine ait rekoru kırmış, yeni bir rekor yazdırmıştır. 

********************************************************************************

Sergey Bubka'nın başarılarının önemli nedeni, çıtayı doğru yere koymasıydı. Başarabileceğine inandığı yüksekliğe hedefi belirlemiştir. Ne çıtayı çok çok yükseğe koyarak başarısız olmuştur, ne de düşük bir seviyeye çıtayı koyarak vasat bir atletizmci olarak kalmamıştır. Hedefi doğru belirleyerek sürekli ilerletmiştir.  İş hayatında, tıpkı Sergey Bubka gibi hedefi doğru belirlemek çok önemlidir. 

İş dünyasında hedeflerin belli özelliklerinin olması gerekmektedir. Yabancı kaynaklarda hedeflerin SMART (Spesific: Belirgin, net; Measurable: Ölçülebilir; Achievable: Ulaşılabilir; Realistic: Gerçekçi; Time-Bound: Zaman Sınırlı) olması gerektiği belirtilir.  İş hayatıyla ilgili birçok kitapları bulunan Ahmet Şerif İzgören ise Avucunuzdaki Kelebek kitabında hedefler TOMBUL olmalıdır diye belirtmektedir.

T : Tatmin edici
O : Ortak
M : Mantıklı
B : Belirgin
U : Ulaşılabilir
L : Limitleri Belli

Her iki kısaltmanın da temelinde hedeflerin ulaşılabilir olması ele alınmıştır. İş hayatında doğru tanımlanmış hedef başarıyı getirecektir. Yeteneklerin ve yetkinliklerin ötesinde konulan hedefler baştan başarısızlık demektir. Unutmamak gerekir ki, hiçbir fil için uçma hedefi konulamaz. Ancak hiç hedefin olmadığı bir ortamda çalışmak da anlamsız olacaktır. Erişilmesi gereken bir hedef yoksa veya çok kolay ulaşılabilinecek hedefler tanımlanmış ise, bir süre sonra mutsuzluk, tatminsizlik ortaya çıkacaktır.  

Sergey Bubka çıtayı 7m gibi yüksek seviyeye koysaydı, bir süre denedikten sonra başarısız olacağı için sonra bu sporu bırakacaktı. Ya da çıtayı 5m gibi bir seviyede tutsaydı, her denemesinde kolayca atlayabileceği için bir süre sonra sıkılacaktı, rakipleri onu kolayca geçeceği için kimsenin kendisinden haberi bile olamayacaktı.

Sonuç olarak: "Çıtayı doğru yere koyun!" Doğru Hedef: Mutluluk, huzur ve tatmin demektir.

26 Aralık 2019

Hikayeden İşler-1




HİKAYEDEN İŞ'LER-1

Yeni bir yazı dizisine başlamak istiyorum. "Hikayeden İş'ler" yazı dizisinde, hikayeler anlatıp iş dünyası ile ilgili örnekler vermeye çalışacağım. 02.Nisan.2019 tarihinde Hacettepe Üniversitesi'nde Genç Mühendisler Topluluğu'nun (GMT) düzenlediği etkinlikte yaptığım sunumdaki hikayeleri burada tekrar paylaşacağım. Yazı dizimde şimdilik 14 farklı konuda hikayeler yer alacak. 

Ben küçükken, büyüklerin bana ders/öğüt vermelerinden nefret ederdim. Hayatım boyunca da hiçbir kimseye ne öğüt verdim ne de öğütleri dinledim. Ders vermeyi de hiç denemedim. Bende nefret uyandıran şeyler, pekala başkaları tarafından da beğenilmezdi. Özellikle aramızda kuşak farkı olan gençlerin, bizlerin verecekleri öğütlere, vereceğimiz derslere, işaret parmağımızı göstererek yapacağımız uyarılara hiç de aldırış etmeyeceklerini düşünüyorum. Bunu yaparak belki ancak kendimizi kandırırız. Bu nedenle, "HİKAYE" anlatmak istedim. Çünkü hikayeler anonimdi. Kimsenin yaşanmışlıklarıyla ilgili olmayabiliyordu. Biraz gerçekti, biraz da kurguydu. Ancak herkes kendine ait bir parçayı bulabiliyordu. 

Bu nedenle ben de hikaye anlatmayı yeğledim. Güzel de oldu..

FARE NEDEN ÖLDÜ?


İlk hikayemizin konusu bir karton kutuda bırakılan farenin neden öldüğü ile ilgili olacak. Hikayemizi anlatayım:

*********************************************************************************
Profesörün biri, elinde bir kutu ve fare ile öğrencilerin bulunduğu sınıfa girdi. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu. Kutuyu kapattıktan sonra salona dönerek: 

-Bu kutuya iki gün kimse dokunmasın! dedi ve salondan çıkıp gitti.  

Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Profesörün ne kadar sert biri olduğunu bilen öğrenciler kutuya asla dokunamazlardı. Ne olacağını merak ederek iki gün beklediler. İki gün sonunda profesör salona girdi. Kutuyu eline aldı ve açtı. Kutunun içindeki farenin ölmüş olduğunu bütün sınıfa gösterdi. Sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini söylemelerini istedi. 

- Havasızlıktan… 

- Açlıktan… 

- Susuzluktan… 

- Korkudan...

Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyetteydi. 

- Görüyorsunuz değil mi? Fare anlaşılan çıkmak için çok mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki vaziyetten anlıyoruz. Şu var ki fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık ne de açlık öldürdü. Fareyi asıl KARARSIZLIK ÖLDÜRDÜ! Fare kutunun her yerini parçalayıp çıkmaya çalışacağına sadece bir köşesini parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı çıkıp kurtulacaktı.

*********************************************************************************

İş hayatında da hepimiz bir çıkış yolu arıyoruz. Kimimiz iş yerlerimizde başarılı olmak için çabalıyor, kimimiz ise girişimci olup kendi firmalarını kurarak büyümeye çalışıyoruz. Kapalı kutu olan "İş Dünyası" içinde başarıya ulaşmak için değişik yöntemler deniyoruz.

Ancak burada önemli olan "kararlılık"tır. Her mesleğe, her iş alanına, her iş yapış yöntemine öykünmek; iş hayatında kararsız kalmak, yok olmaktır. İş hayatının başında bir alanı seçip, o alanda ısrarcı olmak, başarıya giden önemli bir adımdır. Bilim adamlarının ısrarlı denemeleri olmasaydı, bugün birçok teknolojiye sahip olamayacaktık.

Stratejiler ve taktikler sadece firmalara, kurumlara özgü kavramlar değillerdir. Kişilerin de elbette stratejileri ve taktikleri vardır, olmalıdır. İş hayatının belli dönemlerine özgü stratejiler belirlemek ve bu stratejik hedefler doğrultusunda çalışmak önemlidir. Strateji sadece "ne yapmayı" belirlemez, "neleri yapmamayı" da belirler. Böylece iş hayatında başarılı olmak için neleri yapmamayı, hangi alanlarda çalışmamayı belirlemiş oluruz.

Bir atasözü vardır:"Düğüne gidip zurnaya, hamama gidip kurnaya aşık olmak". Evet, her gördüğü, her duyduğu konuya meyledip, her konuda bir şeyler yapabileceğini düşünmek ancak böyle tarif edilebilir.  Bir konuda yeterince çalışmayıp, çözüm için denemeler yapmayıp başka alternatiflere yönelince, tıpkı bu fare gibi birçok çıkış yolunu denemiş ama hiçbir şey elde edememiş birisi olarak sahneden çekilmiş olacağız.

Sonuç olarak; "Kararsız kalmayın, stratejinizi belirleyin"