HİKAYEDEN İŞ'LER-5
"Hikayeden İş'ler" yazı dizisinde bu kez kurbağa yarışından bahsedeceğim. Hikaye anlatımında dinleyicilerin kendilerinden bir şeyler bulması, içselleştirmesi veya hikayeyi anlatanın yerine kendini koyması anlatılan hikayenin etkisini arttıracaktır. Hikaye anlatıcısı hikayesine "Adamın biri .." diye başlarsa izleyicilerin kendilerini o adamın veya anlatıcının yerine koyması mümkün olmayacaktır. Hikaye aslında rivayet şekline dönüşecektir. Ancak hikaye anlatıcısı "Size bugün babaannemle başımdan geçen bir olayı anlatacağım" diye başlarsa dinleyiciler olaya daha fazla ilgili yaklaşacaklardır. Birçok kişinin de bir babaannesi olduğu için kendilerini hikaye anlatıcısının yerine koymaları daha kolay olacaktır. Ayrıca yaşanmış bir olay olduğu için de ilgi çekecektir. Bazı hikaye anlatıcıları kurguladıkları hikayeleri, sanki kendi ailesinden birisi yaşamış gibi aktarırlar. Ya da bir hikayeyi herkesin bildiği bir kahramanın ağzından anlatıp, kendi düşüncelerini aktarırlar. Hikayeler he ne kadar dinlenilmesi için anlatılsa da, kulağa hitap etse de aslında kulaktan daha çok göz ve beden hareketleri hikayeyi etkin kılar. Hikaye anlatıcısının mimikleri, el ve kol hareketleri, vücut dili hikayenin kulakta bıraktığı izden daha fazlasını bırakır. Dolayısıyla kulak bir hikayede en etkisiz organdır. Göz veya hisler hikayeyi daha fazla etkinleştirir. Hikaye anlatıcısı hikayesini vücut diliyle desteklemeli, dinleyicilerin gözlerine hitap etmelidir.
KURBAĞA YARIŞI
*********************************************************************************
Kurbağalar bir gün yarışma düzenlemiş. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasında hiç biri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: ''çok zor, yazık hiç bir zaman başaramayacaklar!''
Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış: ''Boşuna uğraşıyor, hiç bir zaman başaramayacak, kimse başaramadı ki!''
Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içerisinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler.
Bir kurbağa ona yaklaşmış ve ''Bu işi nasıl başardın?'' diye sormuş. Kurbağa cevap vermemiş. O anda farkına varmışlar ki, kuleye çıkan kurbağa sağırmış!
Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış: ''Boşuna uğraşıyor, hiç bir zaman başaramayacak, kimse başaramadı ki!''
Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içerisinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler.
Bir kurbağa ona yaklaşmış ve ''Bu işi nasıl başardın?'' diye sormuş. Kurbağa cevap vermemiş. O anda farkına varmışlar ki, kuleye çıkan kurbağa sağırmış!
*********************************************************************************
İş hayatının veya genel olarak tüm hayatın başında herkesin hayalleri ve içinde kalan ukdeleri vardır. Zaman içerisinde çevreden gelen geri bildirimler, tepkiler ve bilinçli/bilinçsiz etkiler sonucunda bu hayaller yıkılır veya törpülenir. Bu negatif bildirimleri dikkate alanlar bir süre sonra hayallerinden vazgeçerler.
Genel olarak toplumda standartlaştırma gibi eğilim vardır. Toplum, devlet, din ve ideolojiler her zaman tek tip insan modelinin olmasını isterler. Konulan sınırların dışına çıkmaya çalışanlar ya suçlanırlar ya da aforoz edilirler. Kurallar içerisinde kalan insanların bir süre sonra hayalleri yok olmaya başlar. Kendi hayatları yerine başkalarının çizdikleri hayatı yaşamaya başlarlar. Hayalleri için mücadele etmeden yaşamaya, yaşam denilebilir mi? Ancak bazıları için bu çok kolay gelebilir. Düşünmeden, emek harcamadan, zorlanmadan, kolayca ve itaat içinde bir yaşamın kolaylıkları elbette vardır.
"Özgür olmayan insanların, hayalleri de özgür olamaz!"
İş hayatında hayallerini gerçekleştirmek için yola çıkanlara en büyük engeli ilk başta kendi arkadaş çevresi çıkartacaktır. Bu bazen bilinçli bir kıskançlık sonucu olur, bazen de bilinçsizce korumacılık ve/veya özgüven eksikliğinden kaynaklanır. Hayallerinin peşine düşenlere "ya başaramazsan", "daha önce çok deneyen oldu ama başaramadı", "elindekini de kaybedersin", "sen mi kurtaracaksın?", "biz senin gibileri çok gördük!", "gençken böyle hevesler olur ama ileride aklın başına gelir", "başımıza iş açma, bak ailemiz zarar görür", "tek enayi sen mi kaldın?", "öyle kolay olsaydı, ben de yapardım" ve "benim de öyle hayallerim vardı ama bıdı bıdı bıdı" diye devam eden sözlerle cesareti kırılmaya çalışılır.
Buna rağmen bugün insanlığa hizmet etmiş tüm başarılı kişilerin ise bu tür uyarıları dikkate almadan, önemsemeden devam etmiş olduklarını görüyoruz. Onların girişimci ve ısrarlı çalışmaları sonucunda bugün insanlık bir çok gelişmeyi sağlamıştır. Hayalleri yok etmeye çalışan, engel olan, korkan ve hayalleri için mücadele etmeyen kişilerin ise hayatta hiç bir izleri kalmamıştır. Bu kişileri ya çevresindeki birkaç kişi hatırlıyordur ya da hiç kimse..
"Hayali kurulmayan şeylerin, gerçekleri oluşturulamaz!"
Sonuç olarak, iş hayatında kendinize dair bir hayaliniz olsun. Bu hayalinizi gerçeğe dönüştürmek için çaba gösterin, mücadele verin. Size, hayallerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi söyleyen kişilere karşı hep SAĞIR KALIN. Olumsuz düşünen insanları duymayın!…
"Ya hayal ettiğiniz yaşamı yaşayın; ya da başkalarının hayallerini.."
Genel olarak toplumda standartlaştırma gibi eğilim vardır. Toplum, devlet, din ve ideolojiler her zaman tek tip insan modelinin olmasını isterler. Konulan sınırların dışına çıkmaya çalışanlar ya suçlanırlar ya da aforoz edilirler. Kurallar içerisinde kalan insanların bir süre sonra hayalleri yok olmaya başlar. Kendi hayatları yerine başkalarının çizdikleri hayatı yaşamaya başlarlar. Hayalleri için mücadele etmeden yaşamaya, yaşam denilebilir mi? Ancak bazıları için bu çok kolay gelebilir. Düşünmeden, emek harcamadan, zorlanmadan, kolayca ve itaat içinde bir yaşamın kolaylıkları elbette vardır.
"Özgür olmayan insanların, hayalleri de özgür olamaz!"
İş hayatında hayallerini gerçekleştirmek için yola çıkanlara en büyük engeli ilk başta kendi arkadaş çevresi çıkartacaktır. Bu bazen bilinçli bir kıskançlık sonucu olur, bazen de bilinçsizce korumacılık ve/veya özgüven eksikliğinden kaynaklanır. Hayallerinin peşine düşenlere "ya başaramazsan", "daha önce çok deneyen oldu ama başaramadı", "elindekini de kaybedersin", "sen mi kurtaracaksın?", "biz senin gibileri çok gördük!", "gençken böyle hevesler olur ama ileride aklın başına gelir", "başımıza iş açma, bak ailemiz zarar görür", "tek enayi sen mi kaldın?", "öyle kolay olsaydı, ben de yapardım" ve "benim de öyle hayallerim vardı ama bıdı bıdı bıdı" diye devam eden sözlerle cesareti kırılmaya çalışılır.
Buna rağmen bugün insanlığa hizmet etmiş tüm başarılı kişilerin ise bu tür uyarıları dikkate almadan, önemsemeden devam etmiş olduklarını görüyoruz. Onların girişimci ve ısrarlı çalışmaları sonucunda bugün insanlık bir çok gelişmeyi sağlamıştır. Hayalleri yok etmeye çalışan, engel olan, korkan ve hayalleri için mücadele etmeyen kişilerin ise hayatta hiç bir izleri kalmamıştır. Bu kişileri ya çevresindeki birkaç kişi hatırlıyordur ya da hiç kimse..
"Hayali kurulmayan şeylerin, gerçekleri oluşturulamaz!"
Sonuç olarak, iş hayatında kendinize dair bir hayaliniz olsun. Bu hayalinizi gerçeğe dönüştürmek için çaba gösterin, mücadele verin. Size, hayallerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi söyleyen kişilere karşı hep SAĞIR KALIN. Olumsuz düşünen insanları duymayın!…
"Ya hayal ettiğiniz yaşamı yaşayın; ya da başkalarının hayallerini.."