NE
VEREYİM ABİME
Çok sıkça
duyduğumuz bir karşılama konuşmasıdır:
“-Ne vereyim
ağğbime!”
“-Ne vereceksin
bana!”
Özellikle restoran
ve kafelerde garsonlarla mekanın müdavimleri arasında bu tür diyaloglar
gerçekleşir. Önceden oluşan tanışmışlığın ve samimiyetin bir ifadesidir
aslında. Bunu ünlü komedyenlerimizden Cem Yılmaz da bir gösterisinde esprili
şekilde kullanmıştı. Garsonluk; hizmet sektörünün en önemli mesleklerinden
birisidir. Restoranların, kafelerin veya benzeri yerlerin müşteriye bakan yüzüdür.
En kaliteli malzemelerden, en kaliteli yemekleri yapsanız bile asık suratlı,
sevimsiz ve iletişimsiz bir garson hizmet veriyorsa her şey boşa gidebilir.
Kimi zaman vasat bir mekan, sırf garsonlarının hizmet kalitesi nedeniyle tercih
edilebilir. Bu nedenle, müşteri ile garson arasında sıkı bir iletişim bağı
vardır, olmalıdır.
Projelerimizde
de müşterilerimiz önemlidir. Müşteri
memnuniyetini sağlamak ve devam ettirmek projenin başarısı için önemli
kriterlerden birisidir. Üründen veya hizmetten memnun olan müşteri, sonraki
projelerin ortaya çıkması için fırsat yaratacaktır. Bu yaklaşımla ele alınırsa,
proje ekibimiz de müşterilerimize hizmet veren garsonlar gibi düşünülebilir.
“Proje
yöneticisi bir garson gibi davranabilir mi, davranmalı mıdır?!”
Soru çok basit
gibi görünse de cevabı çok derinlik içermektedir. Bütün projeler en az bir
gereksinimden, ihtiyaçtan veya talepten ortaya çıkar. Dolayısıyla her projenin
en az bir müşterisi vardır, olmalıdır. Projelerimizde müşterilerimiz kimi zaman
bir kişi veya kurum olabilir, kimi zaman da toplum, ülke veya tüm dünya
olabilir. Projenin gereksinimlerini elde etmek, ortaya çıkarmak çok önemli bir
süreçtir. Projenin kapsam yönetimi buna bağlıdır. Gereksinimlerin
detaylandırılması, belirsizliklerin giderilmesi ve en sonunda müşteri ile
anlaşılması gerekmektedir. Fakat bu hiç de öyle kolay işler değildir!
Gereksinimleri
belirlemek için yapılan toplantılarda ya da çalışmalarda hemen müşterinin
istekleri alınmak istenir. Bununla birlikte, proje yöneticisi veya
sistem/gereksinim sorumlusu ya da analisti müşterilere “Ne istersiniz efendim”
diye yaklaşmamalıdır. Müşteriye “ne istersiniz?” diye sorulduğu zaman onlar da
“ne vereceksin bana!” diye bir beklenti içine girer. İşte burada tehlikeli bir
döngüye girilebilir..
“-Ne istersiniz
efendim?”
“-Şunu isterim,
böyle olsun”
“-tabii, başka
ne istersiniz?”
“-ayrıca şu da
olsun”
“-bunu şöyle
ister misiniz?”
“-aa evet öyle
olsun..”
Proje
gereksinimlerini elde ederken; maliyet, zaman ve kaynak kısıtları düşünülerek
yaklaşılması gerekir. Müşterilerimizin
istekleri sınırsızdır ancak kaynaklarımız sınırsız değildir. Bu nedenle her
bir gereksinim için bu kısıtlara göre etki analizi yapılmalıdır.
İyi şeyler
söylüyoruz da, bunları yapmak hiç de kolay değil!
Bir yandan
müşteri memnuniyetini arttırmaya çalışırken, diğer yandan da projenin kısıtları
arasında sıkışıp kalıyoruz. Bir tahterevallinin iki ucu gibi konular bunlar.
Dengeyi bulmak ve korumak çok zor. Bunun için 3 farklı yöntem önereceğim:
- ·
Konsept çözüm sunma
- ·
Alternatif çözümler arasında tercih
- ·
İşbirlikçi çözümler üretme
Konsept
çözüm sunma yönteminde
müşterimize elimizdeki hazır çözüm(ler) önerilir. Bunu bir restoranda tek tip
yemek sunulmasına benzetebiliriz. Garsonun müşterilerine “bizde sadece çöp şiş
bulunuyor, yanında bir ikramlarımız olur” demesi gibidir. Burada müşteri seçim
yapmak durumunda kalmamaktadır. Bazı müşteriler bunu tercih ederler. Çünkü
konsept bellidir. Çöp şiş yemek yerine kuru fasulye, pilav isteyemeyecektir.
Projelerimizde de eğer güçlü ve sağlam bir çözümümüz varsa, müşterimizi bu
konuda ikna etmek iyi bir yöntem olabilir. Ancak sunulan yöntem iyi ve hatasız
değilse, sonucu fiyasko olacaktır. Elimizdeki argümanlara güvenmediğimiz sürece
konsept çözüm yönteminden uzak durulmalıdır.
Alternatif
çözümler arasında tercih yapma yönteminde ise müşterimize birkaç çözüm yöntemi arasından seçim
yapması istenir. Ancak burada önemli nokta müşterinin seçim yaparken ne kadar
özgür bırakıldığıdır. Eğer sunulan tercihler birbirine yakın ve benzer
kısıtlara sahipse, müşterinin tamamen özgür tercih yapması istenebilir. Bu
durum, müşterinin bir mağazada mavi, siyah, kırmızı renkli kazaklardan
istediğini seçmesine benzetilebilir. Sonuçta maliyet, zaman ve kaynak açısından
çok farklılık yoksa müşterimiz istediğini seçebilmelidir. Bazen ise müşteriler
en uygun çözümü seçmesi konusunda yönlendirilirler. Bu durumda en avantajlı
çözümün yanında en dezavantajlı çözümler sunulur. Buna “hastayı ölümle
korkutup, sıtmaya razı etme” denilebilir. Ancak elimizdeki çözümlerin maliyet,
zaman ve kaynak analizleri doğru yapılmadığı zaman alternatifler arasından
tercih yapma yöntemi sıkıntı yaratacaktır. Bir anda hiç istenilmeyen bir
çözümün tercih edilmesiyle karşılaşılabilir.
İşbirlikçi
çözümler üretme yönteminde
ise çözüm, müşteri ile birlikte üretilir. Böylece gereksinimlerin analiz
edilmesinde müşterinin katılımcı olması sağlanır, analiz sonucuna göre
müşteriden çözüm konusunda da önerileri istenir. Karşılıklı bir uzlaşmaya
varana kadar bu süreç işletilir. Bu yöntem hem zaman alması hem de çok fazla
değişiklik yapılması gerekebileceği için sıkıntılı olabilir. Ancak yüksek
müşteri memnuniyeti açısından en avantajlı yöntemdir. Özellikle çevik proje
geliştirme yöntemlerinde bu yaklaşım tercih edilmektedir.
“Ne vereyim
ağbime” demek proje yönetiminde her zaman uygun değildir. Yoksa;
“Bindik bir
tahterevalliye, gidiyoruz kıyamete..” olabilir.